“Yol ver dağlar ben sılama gideyim…”

“Yol ver dağlar ben sılama gideyim…”



Bir Mehmet Amca vardı. Savaş başlayınca, kendisi Seddülbahir’e, iki oğlu ise Doğu Cephesi’ne gönderildi. Çok geçmeden oğullarının şehit oldukları haberi geldi…

 

Bugünlere kolay gelinmedi -9-

Birinci Dünya Savaşı’nda binlerce şehit verdik. Bunlardan 253 bini Çanakkale’de şehit oldu… Bir Mehmet Amca vardı. Savaş başlayınca, kendisi Seddülbahir’e, iki oğlu ise Doğu Cephesi’ne gönderildi. Çok geçmeden oğullarının şehit oldukları haberi geldi… Mehmet Amcanın en büyük korkusu, geride kalan biricik Mustafa’sının başına da aynı akıbetin gelmesiydi. Korktuğu gibi oldu. Oğlu Mustafa’nın askere alınıp, Arıburnu’na gittiğini öğrendi… 

Şiddetli harpler oluyor, Mehmet Amca hep Mustafa’sını düşünüyordu. Mustafa henüz 18’inde bile değildi. Daha çocuktu. Düşman kurşunundan kendisini koruyabiliyor, düşmana hücum edebiliyor muydu? Dualarında nemli gözlerle;

“Ya Rabbi! Mustafa’mı muhafaza eyle” diye yalvarıyordu… 

Bir akşam üzeriydi. Yağan yağmurlarla siperler çamur deryasına dönmüş, etrafı bir sessizlik kaplamıştı. Bu sırada tepeden;

“Yükseğinde nemli nemli dağlar var/Yol ver dağlar ben sılama gideyim” diye başlayan yanık bir ses duydu. Mehmet Amca kendini zor tuttu. Ses kesilince gırtlağından bir çığlık koptu…

Mehmet Amca şiddetli muharebeler yüzünden oğluyla bir türlü görüşemiyordu. Bu sırada ağır yaralandığından tedavisi için sıhhiye çadırına götürüldü. Yaralılar arasında duruşundan Mustafa’sını tanıdı. Hâli içini parçaladı. Bir şarapnel ağzını ve burnunu alıp götürmüş, yüzünde büyük bir oyuk açmıştı. Sıhhiyelerin kollarındaki babasını fark eden Mustafa, babası bu hâlini görüp de üzülmesin diye hemen sırtını döndü.

Mehmet Amca da onun gördüğünü anlayıp, üzülmesin diye Mustafa’yı görmezlikten geldi. Çok bitkindi. Onu biraz önce vefat etmiş bir erin yatağına yatırdılar. Kan lekeleri bulunan yorganı başına çekerken “Mustafa’m’’ diyerek gözyaşları döküyordu. Bu sırada Mustafa da yere yığılmış ve vefat etmişti…

Beş ay sonra iyileşen Mehmet Amca, Eceabat’tan ayrıldı. Bazı yerlerde trene binip, çoğu yerlerde yürüyerek, çölleri aştı. Filistin Cephesi’nde bulundu. 

Mehmet Amca terhis olup köyüne döndüğünde, çeşmede bir kadın testisini dolduruyordu. Susamıştı… Yüzünü namahremden saklayan kadına seslendi: 

“Bacım, bana bir tas su verir misin?” Kendisine su veren kadının eşi Hatice olduğunu evde anladı.

Üç oğlu şehit olmuş, kendisinde takat kalmamıştı. Bir an önce oğullarına kavuşmak istediğini dostlarına sık sık söylerdi… Birkaç yıl sonra sıtmadan vefat etti. Arkasında beli iki büklüm bir kadın, hayatının baharında gözü yaşlı bir kız evlat bıraktı. Allahü teâlâ mekânlarını cennet eylesin. Âmin…