Yük çekmeli

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimlerinin, Silsile-i aliyye büyüklerinin yaptığı hizmetleri anlayabilmek için, onları iyi tanımak gerekir. O zatlardan biri buyuruyor ki:
Eğer döktüğümüz gözyaşlarını kovalara akıtsaydık, birkaç kovayı doldururdu. Bir idealin, bir davanın, tayinle, parayla, meslekle, diplomayla, hiç alakası yoktur. Yani belli bir noktaya gelmek, ne kabiliyetle, ne bilgiyle, ne de mal ve mülkle olur. Zaten bunların hepsi emanettir, bizim hiçbir şeyimiz yok. Peki, neyimiz olmalı? Bir gönül yarası olmalı, bir acı çekmeli. İşte acı çeken, yük çekmeyi bilen, başarılı olur. Acıyı başkasına çektiren ise, bir gün silinir gider.
Yine onlardan biri buyuruyor ki:
Çektiğim acı dayanılmaz hâle gelince, abdest alıp, iki rekât namaz kıldım. Ellerimi açtım, ağlayarak, (Allah’ım, artık bıçak kemiğe dayandı, dayanamıyorum. Ben bu işi götüremeyeceğimi anladım, fakat benim yüzümden başkaları sıkıntı çekmesin. Beni yoktan yaratan, bu canı veren sensin. Hakkımda hayırlı olanı sen daha iyi bilirsin, ölmem hayırlısıysa canımı al!) diye yalvardım. İşte bu, dibe vurma noktası oldu. O günden sonra hizmetlerimizde müthiş ilerleme görüldü. 
Büyük zatlar, parayı pulu, malı mülkü sevmezler. Onlar hep vermeyi severler, milletin duasına talip olurlar. Büyüklerimizin yüreğinde yanan ateş, maddî ve manevî her yönden insanlara faydalı olmaktır.
Resulullah efendimiz, vermeyi çok severdi. Kendisinden bir şey istendiği zaman, varsa mutlaka verirdi. Eğer yoksa susardı, cevap vermezdi. Yani yok demezdi. Verecek bir şey yoksa güler yüz gösterirdi. (Güler yüz göstermek, sadakadır. Herkesi malla memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dille, güzel ahlâkla memnun etmeye çalışınız!) buyururdu.
Din büyüklerimiz hep güler yüzlüdür, ama gülmeleri yapmacık değildir. Onların gülmesi de, ağlaması da içtendir. Yapmacık hareketler, ihlâsla bağdaşamaz. İhlâslı Müslüman, yapmacık hareketi olmayan, gönlünden, hatırından ne geçiyorsa, aynısını söyleyen insandır. Yani olduğu gibi görünen kişidir. 
İmam-ı Gazali hazretleri vefat etmeden önce, son bir nasihat isteyen talebelerine, üç defa, (İhlâs, ihlâs, ihlâs) diye tekrar etmiş. İhlâs, Allah’a ve kullarına karşı samimiyet demektir. İhlâsta ikiyüzlülük, münafıklık yoktur. İhlâsta insanların dinini kullanarak menfaat temin etmek yoktur. İhlâsta almak yoktur, daima vermek vardır. İşte ihlâs budur!