Zafer kazanmaya sebep olan rûh…

Geçen hafta 18 Mart 2011 Cuma günü, dünyâ devletlerinin, “ölmek üzere olan hasta adam” zannettikleri Osmânlı Devleti’nin, son bir gayretle yazdığı şânlı destânın, ya’nî dünyâ târihinin en kanlı ve Türkiye Târihinin de en büyük zaferlerinden biri olan “Çanakkale Zaferi”nin 96. yıl dönümü idi ve ülke çapında çeşitli şekillerde kutlandı…

DENİZDEN GEÇEMEYİNCE…
Bugün sizlere, bir nebze, güzel yurdumuzun hemen her yöresindeki her evden bir şehîdin bulunduğu [benim de bir dedem ile 2 amcam şehîd ve bir amcam da gâzîdir], Osmânlı Devleti’nin yazdığı o şanlı destânın, “Çanakkale Zaferi”nin kazanılmasına sebep olan rûhun ne olduğunu arz etmeye çalışacağız. Çünkü zaferler, sâdece bir gün için hâtırlanıp ondan sonra unutulacak şeyler değildir, bunların devâmlı gündemde tutulması lâzımdır. Ya’nî zaferlerin ma’nevî yönleri son derece önemlidir…
İngiltere ve Fransa’nın Akdeniz donanmaları, Çanakkale Boğazı’nı cebren geçerek İstanbul’a erişmek istediler. Denizden geçemeyen düşman kuvvetleri, 25 Nisan günü Gelibolu Yarımadası’na asker çıkartarak ünlü Çanakkale Savaşı başladı. 
Çanakkale Zaferi, İngilizler’e 205.000, Fransızlar’a 47.000 askere mal oldu; biz de 250.000 [veya 253.000] şehit verdik. Düşman kuvvetleri, 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gittiler…
Mart ayında başka önemli hâdiseler olmakla birlikte, şimdi birazcık geri dönüp şanlı târihimize küçük bir atf-ı nazarda bulunalım: 
Söğüt ve Domaniç yaylalarına 400 çadır hâlinde yerleşen şerefli atalarımız, kısa zamanda beylik, hânlık [hâkânlık], devlet ve cihân imparatorluğu meydâna getirmişler, hattâ dünyânın en büyük imparatorluklarından birini kurmuşlar, ayrıca bütün Müslümânların başı hâline gelmişler, ya’nî hilâfet merkezi olmuşlardır. 624 sene üç kıtada at koşturmuşlar, İslâm bayrağını dalgalandırmışlar, dünyâya nizâmı onlar vermişlerdir.
Ertuğrul Gâzî’nin, oğlu Osman Gâzî’ye bıraktığı 4.800 kilometrekarelik beylik, onun idâresi zamanında [43 yıl içinde], 3 mislinden daha fazla büyüyerek 16.000 kilometrekareye ulaştı. 
Orhan Gâzi ise, babasından devraldığı devletini, 6 kat daha büyüterek 95 bin kilometrekareye çıkardı. 
Nihâyet Murâd-ı Hüdâvendigâr, [1361-1389 yılları arasında], devletini beş misli daha büyüterek 500 bin kilometrekareye yükseltti. Artık aşîretten beyliğe geçen Osmanlı Devleti, imparatorluğa hazırlanıyordu. 
Fâtih Sultân Mehmed Hân’ın İstanbul’u fethiyle, nasıl büyük bir cihân devleti ve imparatorluk olduğumuz, hele Yavuz Sultân Selîm Hân’ın Mısır’ı fethiyle de nasıl hilâfet merkezi hâline geldiğimiz cümlenin ma’lûmudur. 
Gerçekten de bir aşîretten cihângîr bir imparatorluğa giden yolda Osmanlı hânedân mensûplarının kudret kaynakları incelenecek olursa, devletin temelleri ve şaşırtıcı yükselişi daha iyi anlaşılır…

322 YILLIK HÜKÜMRÂNLIK
Türkiye Gazetesi yazarlarından, Kültür Bakanlığı eski müsteşâr yardımcılarından, şâir ve yazar Yavuz Bülent Bakiler’in de [31 Ekim 2009 Cumartesi târihli] bir makâlesinde yazdığı gibi, Türkiye Cumhûriyeti’ni, “Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye” ya’nî “Büyük Osmânlı Devleti” doğurdu. Osmânlı da, “Anadolu Selçuklu Devleti”nden dünyâya geldi. Târih boyunca kurduğumuz 117 Türk Devleti içerisinde en uzun ömürlüsü, en büyüğü, en muhteşemi Osmânlı İmparatorluğu’dur. Osmânlı İmparatorluğu, dünyânın en büyük üç imparatorluğundan biridir. Diğer ikisi ise, Roma ve İngiltere İmparatorluklarıdır. Osmânlı İmparatorluğu, 624 yıl hükümrân oldu. Biz, 1595 yılında, 3. Murâd devrinde, 23 milyon 344 bin 700 km2 üzerinde hüküm süren muhteşem bir devlettik.
Târihçi Yılmaz Öztuna’nın da “Büyük Türkiye Târihi”nde belirttiği gibi, Osmânlı İmparatorluğu, 624 yıllık ömrünün, 322 yılını, dünyâda lider devlet olarak geçirdi. Ya’nî bugünün ABD’si ne ise, dünün Osmânlı Devleti de o idi. Ama Osmânlı Devleti kimseye zulüm yapmadı. Dünyâ Devletleri arasında 322 yıl, birinci sırada bulunan Devlet-i Aliyye, acabâ neden durakladı, geriledi ve çöktü? Bunun çeşitli sebepleri var. Tabîî ki bu konu çok uzun olduğundan, şimdi ona temâs etmemiz mümkün değildir… [İnşâallah yarın da, bu konu üzerinde durmak

 

Comments are closed.