Zaman en büyük sermâyedir

Bildiğiniz gibi, 15 Kasım 2012 Perşembe günü, yeni bir “Hicrî-kamerî sene”yi [1434 yılını] idrâkle şereflenmiştik. 2 gün sonra da, mîlâdî 2012 senesi bitecek, 2013 yılı başlayacak.
Bilindiği gibi, uzunluk bakımından iki türlü sene vardır: Şemsî sene ve Kamerî sene. Tarih boyunca, bazı takvimler güneşin, bazı takvimler ayın, bazı takvimler de her ikisinin hareketleri esâs alınarak hazırlanmıştır. Şemsî sene, güneş senesi olup, yerkürenin [dünyânın] güneş etrâfında bir kerre döndüğü zamanı ifade eder ve 365,242 vasatî güneş günüdür. Kamerî sene ise, Ay küresinin [Ay’ın] yerküresi [Dünyâ] etrafında 12 kere döndüğü zaman olup 354,367 vasatî güneş günüdür. Güneş yılı, kamerî yıldan 10,875 gün daha uzundur.
Zamânı sene, mevsim, ay, hafta, gün ve sâat gibi sâbit bölümlere ayıran, dînî-millî günleri ve bayramları gösteren cetvellere “Takvîm” denir. Her milletin ve cem’iyetin kendisine esâs kabûl ettiği bir takvîmi olduğu gibi, birçok milletin müştereken kullandığı takvîmler de vardır.
Târîhler: Hicrî (Kamerî, Şemsî), Rûmî [Mâlî], Mîlâdî [Efrencî], Roma [Julien], Gregoryan Takvîmi… gibi isimler alırlar.
[Gregoryan Takvîmini, Fransa ve İtalya 1582’de, Almanya 1700’de, İngiltere 1751’de, Bulgaristan 1917’de, Sovyetler Birliği 1918’de, Yunanistan 1923’te, Türkiye ise 1926’da kabûl etti.]
Takvîm için mühim bir hâdise, “târîh başı” olarak ele alınır. Meselâ Romalılar, Roma şehrinin kuruluşu olan M. Ö. 753 senesini; Eski Yunanlılar, ilk olimpiyat oyunlarının yapıldığı M. Ö. 776 senesini başlangıç olarak kabûl etmişlerdir. Hıristiyânlıkta bu başlangıç, Îsâ aleyhisselâmın doğumu zannedilen târîhtir.
Hicrî takvîmin başlangıcı ise, Peygamber Efendimiz Muhammed aleyhisselâmın Mekke-i Mükerreme’den Medîne-i Münevvere’ye hicretidir.

ZAMANIN ÖNEMİ
Cenâb-ı Hakk’ın bizlere olan en önemli lütuflarından birisi de zamân ni’metidir. Sözlüklerde, “Vakit”, “Zaman” yerine, “zaman” da “vakit” yerine kullanılmaktadır. Akıp giden zamân içerisinde, bize emânet edilen ömrümüzü tamâmlamaktayız.
Kur’ân-ı kerîmde, muhtelif âyet-i kerîmelerde, zamânın önemine dikkat çekilmiştir: “Fecir vaktine ve on geceye … andolsun” [Fecr, 1-2] [Bu sûrede, daha başka şeylere de kasem (yemîn) edilmiştir], “Asra yemîn ederim ki insan zarardadır…” [Asr, 1-2]
Büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh): “Vakitleri çok kıymetli ganîmet bilmelidir” buyurmuştur.
Allahü teâlânın bizlere ihsân buyurduğu sonsuz ni’metlerine şükretmeli, bunları yerli-yerinde kullanmalı, O’nun kullarına yardım ve hizmet etmeliyiz. İlmi olan ilminden, makâmı olan makâmından, malı olan da malından diğer insanları faydalandırmalıdır. Her gün, en iyi işleri yapmaya çalışmalıdır…
Geçmiş günlerimize yönelik bir muhâsebe ve murâkabe yaparak yeni yıla girmeliyiz. İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh): “Bir Müslümân, her akşam yatağına girince, o günün muhâsebesini yapmalıdır” buyuruyor. Esnâf, dükkânlarında her akşam kasayı kapatırken bunu yapmaktadırlar. Bizler de, kendi adımıza, âilemiz, milletimiz, Müslümânlık ve insanlık uğruna ne gibi güzellikler, hayırlar, fedakârlıklar yaptığımıza bir bakmalıyız.

BÜYÜK Nİ’MET İÇİNDEYİZ…
Aslında bizler, Allahü teâlânın lutfettiği çok büyük ni’metlere sâhibiz. Bu ni’metleri yerli yerinde kullanabiliyor muyuz? Bizler, yüz milyonlarca, hattâ milyarlarca kişiden daha şanslıyız. Çünkü bir takvîm yaprağının arkasındaki şu cümlelerde de, bizlerin sâhip olduğu büyük avantajlar şöyle dile getirilmektedir:
“Eğer bu sabâh sağ olarak uyanmış iseniz, dün ölen 330 bin insandan daha şanslısınız… Eğer bu sabâh hastalıklı değil de sağlıklı uyanmış iseniz, şu anda hasta olan 1 milyar insandan daha şanslısınız… Bir harp tehlikesi, işkence görme ihtimâli, sağ kalmama korkusu ve büyük bir tehlike ile karşı karşıya değilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz… Kilerinizde veya buzdolabınızda yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz ve başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyâdaki 3 milyar insandan daha zenginsiniz… Cebinizde veya emîn bir yerde paranız varsa, dünyânın en imtiyâzlı olan 1 milyar insanı arasındasınız… Eğer bir şeyler okuyabiliyorsanız, bu demektir ki, okuma-yazma bilmeyen 2 milyar insandan biri değilsiniz… Anneniz-babanız sağ ise ve boşanmamışlarsa, eşiniz ve çocuklarınızla mes’ûd bir âile iseniz, siz bu dünyâdaki nâdir insanlardan birisiniz. O hâlde ne duruyorsunuz, hâlinize şükredin!”

Comments are closed.