“Zikir, Allahü teâlâya tâattir”

“Zikir, Allahü teâlâya tâattir”



“Allahü teâlâya ibâdet eden, O’nu zikretmiş olur. Allahü teâlâya itaat etmeyen, O’nu zikretmiş olmaz.”

 

Tâczâde Sadî Çelebi Osmanlı âlimlerindendir. 922 (m. 1516) senesinde vefât etti. “Hayr-ül-ahkâm” isimli eserinde buyuruyor ki:

Zikir, Allahü teâlâya tâattir. Allahü teâlâya ibâdet eden, O’nu zikretmiş olur. Allahü teâlâya itaat etmeyen, O’nu zikretmiş olmaz. Allahü teâlâ Bekâra sûresi yüzelliikinci âyet-i kerîmesinde meâlen; “Artık beni zikredin (anın). Ben de sizi zikredeyim (anayım)” buyuruyor. Allahü teâlânın kullarını zikretmesinden (anmasından) murat, kullarına lütufta bulunması, ihsân, hayır ve saadet kapıları açmasıdır. Zikir, bazen dil, bazen kalp, bazen azalar ile olur. Kulların Allahü teâlâyı dilleri ile zikretmesi; O’nu tesbîh etmeleri (meselâ; Sübhânallah, Elhamdülillah ve Allahü ekber demeleri), Kur’ân-ı kerîm okumalarıdır. Âyet-i kerîmedeki; “Beni anınız” emri, bütün tâatleri içerisine almaktadır.

Kulların Allahü teâlâyı kalpleri ile zikretmeleri üç nevidir. 1- Allahü teâlânın zâtına, sıfatlarına delâlet eden delilleri tefekkür etmek (düşünmek). 2- Allahü teâlânın hükümleri, emirleri, nehiyleri, vaad ve vaîdinin keyfiyetleri hakkında tefekkür etmektir. 3- Allahü teâlânın mahluklarının esrârı (sırları) hakkında tefekkür etmek…

Kulların Allahü teâlâyı, âzâları ile zikretmesine gelince, âzâlarını, devamlı Allahü teâlânın emirlerini yapmakla meşgul edip, yasak kıldıkları işlerden uzak tutmalarıdır.

Allahü teâlâ, kullarına bol bol lütufta bulundu. Zâhirî ve bâtınî nimetlerine şükür olarak, kullarına tâat ve ibâdeti vâcip kıldı. İbâdet ise, nefse ağır gelen şeylerdendir. Allahü teâlâ, kullarının râzı olduğu şükrü yapabilmeleri, ibâdetlerin nefse ağır gelmesine tahammül edebilmeleri için, kullarını sabır ve duâ ile yardım istemeye teşvik buyurmuştur. İnleyip sızlamadan, meşakkatlere tahammül demek olan şükür, her hayra vesiledir. Çünkü tövbenin evveli günahlara sabır, zühdün evveli mübahlara sabır, irâdelerin evveli Allahü teâlâdan başkasına istememeye sabırdır. Bunun içindir ki, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: 

“Baş bedene göre ne ise, sabır da îmâna göre o mertebededir.”

Sabrın tamâmı hayırdır. Sabır ile mücehhez olan kimseye, tâatleri yapmak ve yasak edilen şeylerden sakınmak kolay gelir. Namaz da böyledir. Çünkü namazın Allahü teâlâya tezellül ve hudû içinde (kendini aşağı ve küçük görerek, acizliğin idrâki içerisinde) yapılması gerekir.

Comments are closed.