Zindandan Cumhurbaşkanlığı Sarayına: Müslüman Kardeşler

Bir asra yaklaşan zorlu bir mücadelenin ardından, İhvân-ı Müslimîn (Müslüman Kardeşler) artık Mısır’ın başında…

İşte 1928’de İsmailiye’de Hasan el-Benna tarafından kurulan ve İslâm dünyasındaki aksiyona da model olan teşkilâtın hikâyesi…

Mısır, bir Osmanlı toprağı iken 1881’de İngilizlerce işgal ve 1914’te de ilhak olundu. Yeni efendiler, 1804’ten beri imtiyazlı vâli statüsündeki Kavalalı ailesini melik (kral) sıfatıyla başta bıraktı. 1936’da 16 yaşında tahta geçen Faruk iyi niyetli, fakat zayıf şahsiyetliydi. Kralın ve etrafındakilerin sefahate varan israfı, bitmek bilmeyen skandallar, öte yandan İngilizlerin baskısı, sefalet içinde yaşayan halkı bezdirdi. İslâmî hayat zayıflamış; son Osmanlıların tabiriyle “Mısır, çoktan Frenkleşmişti”. İşte İhvân-ı Müslimîn hareketi tam bu vasatta doğup yeşerdi. Zaman içinde bütün İslâm âlemine kol attı.
İhvân 1928’de İsmailiye’de kuruldu. Kurucusu köylü çocuğu bir muallim olan Hasan el-Bennâ (1904-1949) idi. Süveyş Şirketi’nde çalışan işçilerin sefâleti, Bennâ’yı sosyalist fikirlere sevk etmişti. Abduh ve Reşid Rızâ’nın “İslâm birliği” sloganından da tesir gördü. Adını, Bennâ’nın çıkardığı İhvânü’l-Müslimîn mecmuasından alan cemiyet, 1932’de Kahire’ye nakletti. Ezher ulemâsından Tantâvî Cevherî’nin himayesiyle yayıldı. Yerli-yabancı idarecilere İslâmî kaidelere uyulması hususunda nasihat mektupları yazarak şöhret kazandı. Harekete çok rağbet eden halktan para toplandı. Gençlerden milis kuvvetleri teşkil edildi.
İhvân, 1941 seçimlerine katıldı; meclise giremedi. Legal ve illegal mücadeleyi paralel yürüttü. 1944’te teşkilat fesh ve malları müsâdere olundu. 1948 Filistin Harbine katıldı. Bir yandan da İngilizlerle çete harbleri yaptı. Aynı sene İngiliz yanlısı Başbakan Fehmi Nukraşî’nin öldürülmesini üstlendi. 20 gün sonra Hasan el-Bennâ öldürüldü. Cemiyet, suikastten Melik’i mesul tuttu. Ama işin içinde muhtemelen İngilizler vardı.
1950’de Anayasa Mahkemesi İhvân kararının yanlışlığını ilan etti. Cemiyete serbesti tanındı. Ama İhvân, darbe faaliyeti içindeki Hür Subaylar ile ittifak kurmuştu. Dünya görüşleri çok farklı bu iki hareket, sosyalizmde uzlaşmıştı. Subayların, iktidara gelince bir İslâm devleti kurma sözüyle kandırılan İhvân halkı ikna etti. Faruk 1952’de devrildi. Melik sonradan; “Beni devirenler İhvân-i Müslimîn idi. Subaylar, onların elinde bir maşadan ibaretti” diyecekti.
İhvân, darbenin lideri Nâsır’dan sözünü tutmasını istedi. Nâsır’ın hiç böyle bir niyeti yoktu. 1954’te İngilizlerle anlaşma imzalayınca aradaki ipler koptu. İhvân halkı sokağa döktü. Suikastten kurtulan Nâsır, İhvân lideri Abdülkadir Udeh’e rica ederek isyanı bastırttı. “Kim zâlime yardım ederse, Allah onu ona musallat eder” hadisi tecelli etti. Hemen ardından hareket mensuplarından 10 bin kişiyi tevkif edip işkencelere tâbi tuttu. Mısır anayasasının hazırlanmasında vazife alan ve yazdığı meşhur İslâm Ceza Hukuku kitabıyla Melik Fuad mükâfatını kazanan aklı başında bir âlim hukukçu Udeh’i de beş arkadaşı ile beraber astırdı. Politik tecrübe ve basiretten mahrum İhvân, sosyalist zâlimleri iktidara taşımak suretiyle affedilmez hatasını yapmış oldu. Bütün menfiliklerine rağmen monarşi, hürriyetler bakımından Mısır için en uygun rejim; İngiliz hâkimiyeti ise Sovyet Rusya’ya karşı bir emniyet sübabı idi.
Hapse atılanlar arasında Seyyid Kutub (1906-1966) adında bir pedagog da vardı. Gençliğinde Garb kültürüne hayran olan Kutub, Pakistanlı Cemaat-i İslâmiyye kurucusu Mevdudî’nin tesiriyle İslâmî harekete yöneldi. Arab dünyasında o zamanlar, İsrail’i destekleyen Amerika’ya reaksiyon olarak Rusya ve sosyalizmin popülaritesi vardı. Kutub da dinî kültürü zayıf olduğu için bu cereyana kapılmıştı. Sosyoloji okumak üzere gittiği Amerika’nın düşmanı olarak dönmüş ve 1950’de İhvân’a katılmıştı. Gazetelerde ateşli yazılar yazıyordu. Ona göre bütün problemleri çözmek, İslâmiyeti ilk asırdaki saflığına döndürmekle olabilirdi. Kutub 15 yıl hapse mahkûm oldu. Bu, kendisini daha da marjinalliğe itti. Rejimle anlaşma yolları arayan İhvân ile ters düştü. 1966’da iki arkadaşı ile beraber asıldı. Hapiste yazdığı ve “Câhiliye” olarak vasıflandırdığı modern düzenden kurtulmak için her ne şekilde olursa olsun cihadı tavsiye eden kitapları, bütün dünyaya yayıldı.
Nâsır öldükten sonra (1970) nefes alan İhvân’a, Enver es-Sâdât, sol grupları tasfiye etmek isteyen Amerika’nın da tesiriyle hürriyet tanıdı. Şiddetten uzak durmak kaydıyla siyasî faaliyetine izin verdi. Bunun üzerine Kutub taraftarları, cemiyeti hıyanetle suçlayarak Tekfir, İslâmî Cihad gibi başta radikal teşekküllere yöneldi. Sâdât, 1981’de İslâmî Cihad tarafından öldürülünce yerine geçen Hüsni Mübarek, cemiyetle iyi geçinmeye çalıştı. Ancak politik muvaffakiyetlerini görünce telaşlandı. Amerikan taraftarlığına karşı çıkan radikal grupların terör faaliyetleri bahanesiyle, hükümet yüzlerce İhvâncıyı tevkif etti. Cemiyet, komünizmin çöküşüyle daha liberal ve demokrat bir çizgiye geldi. Bu, itibarlarını ve düşmanlarını arttırdı. Şimdi Mısır’ın başında İhvân var. Askerî konsey, ne pahasına buna göz yumdu bilinmez. Ama 12 Eylül sonrasında Turgut Özal’ın çıkışıyla bir benzerlik de yok değil.


Udeh (1907-1954-en sağda), Nasır ile bir sofrada.

UDEH, NÂSIR’I İSYANDAN?KURTARMIŞTI
1952’de Faruk’un devrilmesinden sonra İhvân, darbenin lideri Nâsır’dan sözünü tutmasını istedi. Ancak Nâsır, 1954’te İngilizlerle anlaşma imzaladı.Nâsır’a suikast düzenlendi. Suikasttan kurtulan Nâsır, İhvân lideri Abdülkadir Udeh’e rica ederek isyanı bastırttı.

‘Hepimiz İhvânız!’
Mısır’dan başka, başta Suriye olmak üzere bütün Arab memleketlerinde organik bağları olmasa bile İhvânül-Müslimîn hareketi teşekkül etti. Bunlardan daha muhafazakâr ve Sünnî çizgiye daha yakın oluşuyla tanınan Suriye’deki cemiyet, 1981 senesindeki ihtilâl teşebbüsü üzerine Esed tarafından âdeta buharlaştırıldı. Suriye sınırında yardımcı olmaları için memurlara “Hepimiz Müslüman kardeşiyiz” diyen bir zavallının İhvân’a mensup diye içeri tıkıldığı anlatılır. Türkiye’de MSP, İhvân paralelinde bir hareket olarak görüldü. “Aşağıdan yukarıya” (önce Müslüman bir cemiyet kurmak) veya “Yukarıdan aşağıya” (önce Müslüman bir hükümet kurmak) şeklinde ikiye taksim edilen dine hizmet anlayışında ikinci grubu tercih etti.

Comments are closed.