“Zındîk” ve “mülhid” terimleri hakkında…

“Zındîk” ve “mülhid” terimleri hakkında…



Zındîk, bozuk anlayışlarını, sapık düşüncelerini, Müslümânlık olarak yazmaya ve yaymağa uğraşır. Ehl-i sünnet âlimlerinin doğru sözlerini beğenmez.

 

İslâm âlimleri, Kur’ân-ı kerîme, yetkisi olmadığı hâlde, Peygamberimizin ve bu sâhanın otoritelerinin verdikleri manalara ters manalar vermenin kişiyi “zındîk” ve “mülhid” yapacağını bildirmektedirler. Cenâb-ı Hakk’ın kasdetmediği bir mana için, “murâd-ı İlâhî budur” demek elbette çok tehlikelidir.

“Zındîk”: “Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, Müslümân görünüp Müslümânlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dînsizliği Müslümânlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet’i içeriden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmânı, azılı kâfir, münâfık” demektir. Kâdıyânîler ve Behâîler böyledir.

Seyyid İbn-i Âbidîn ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî gibi âlimlerin de ifâde ettikleri üzere, “zındîk”, Allahü teâlâya ve Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğuna inandığını, Kur’âna ve hadîslere uyduğunu söyler; fakat, Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri kendi câhil kafasına ve kısa görüşüne göre mânâlandırır. Bu bozuk anlayışlarını, sapık düşüncelerini, Müslümânlık olarak yazmaya ve yaymağa uğraşır. Ehl-i sünnet âlimlerinin doğru sözlerini beğenmez.

Dört hak mezhebin imâmlarından olan İmâm Mâlik bin Enes (rahimehullah) buyuruyor ki:

“Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındîk olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan ise, bid’at sâhibi yâni sapık olur. Her ikisini edinen hakîkate varır.”

Kendi noksân bilgileri ve sapık düşünceleri ile din kitâbı yazmak moda hâline geldi; hâlbuki din nakle dayanır… Bu kitaplarına “Kur’ân tercümesi” ve “Kur’ânın hakîkatleri” gibi isimler takıp, gençliğin önüne sürüyorlar. “Yalnız bu kitapları okuyun” diyerek, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru din bilgilerinin öğrenilmesine mâni oluyorlar. Bunlara “zındîk” denir.

Abdülganî Nablusî hazretleri, “el-Hadîkatü’n-Nediyye” isimli kitâbında diyor ki:

“Kelâm ilmini, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin bildirdikleri itikâdı öğrenecek, bunları akıl ve nakil ile isbât edecek ve sapıklara, dinsizlere anlatacak kadar okumak farz-ı ayn olup, bundan fazlasını öğrenmek, ancak din âlimlerine lâzımdır; başkalarına câiz değildir. Dine yardım etmek için, fazla öğrenmek farz-ı kifâye ise de, bunu ancak, Allah rızâsı için çalışan, zekî dîn adamının öğrenmesi câizdir.” [Netîcede ne olur? Maâzallah, “Zındîk” yani sinsi İslâm düşmânı olurlar.]

Bu ümmetin en büyük âlimlerinden olan İmâm-ı Şâfiî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “İlm-i kelâm ile uğraşıp sapıtmak yanında, büyük günâh işlemek hafîf kalır.”

İmâm-ı Şâfiî’nin zamânındaki ilm-i kelâm için böyle denilince, şimdiki dîn câhillerinin kısa görüşleri ve hayâlleri ile yazdıkları din kitaplarını okumanın yasaklık derecesini ve zararlarını artık düşünmelidir!..