Efendimizin âzâdlı kölesi Zeyd bin Hârise hazretleri “radıyallahü anh”, bir defâ kira ile katırcı tutup sefere çıktı.
Medîne’den ayrılıp vurdular sahrâya. Şehirden iyice uzaklaşınca, katırcı asıl yüzünü gösterip, Hazret-i Zeyd’i öldürmeye kalkıştı.
Zeyd bin Hârise;
“Dur!” dedi ona.
Az mühlet istedi.
“Ne yapacaksın?” deyince; “Şuracıkta iki rekât namâz kılayım, sonra öldür” dedi. Adam kabul edince, namâza durdu. Selâm verip açtı ellerini ve içinden; “Yâ Rabbî! Resûlünün hürmetine kurtar beni bu adamın şerrinden!” diye duâ etti.
Yalvardı Rabbine.
O anda biri geldi.
Elindeki kılıçla vurup öldürdü katırcıyı. Hazret-i Zeyd ilâhî bir yardımın geldiğini anladı. Teşekkür edip sordu: “Siz kimsiniz?”.
O kişi; “Ben yedinci kat gökteki bir meleğim. Sen duâ ettiğinde yerimdeydim. Rabbimin emriyle bir anda geldim. Biz her şekle girer, insanlara yardım ederiz” dedi…
O ŞURADA ÖLDÜRÜLÜR
Bedir harbinden bir gün önce, Efendimiz “aleyhissalatü vesselam”, Eshâbın büyükleriyle harp sahasını gezdiler. Ertesi gün, târihin en ibretli savaşı yapılacaktı o meydanda. Efendimiz Eshâb-ı kirâma bir noktayı işâret etti.
Parmağını uzattı.
Bir yeri gösterip;
“Yarın filân kâfir burada öldürülür” buyurdu. Sonra başka bir noktayı işâret ederek; “Burası da falan kâfirin öldürüleceği yerdir” buyurdu. Böylece azılı Kureyş müşriklerinden her birinin öldürüleceği noktaları, santimi santimine gösterdiler.
Aynen vâki oldu.
Milim şaşmadan…