Sıffin harbine giderken askerler çok susamışlardı.
Su aradılar.
Bulamadılar.
Rastladıkları bir kilisenin rahibi “Falan yerde bir çeşme vardır” dedi. Askerler bulundukları yerden o istikamete doğru gidiyorlardı.
Şâh-ı Merdan:
“Başka yere gitmeyiniz!” dedi.
O sırada bir taş gördü.
Taşı onlara gösterip:
“Bunu kaldırınız!” buyurdu. Bütün askerler o taşı kaldırmaktan âciz olup kaldıramadılar. Aliyy-ül Mürteza o taşı kaldırdı.
Altından su çıktı.
Hoş ve lezzetliydi.
Bütün askerler o sudan içip kandıktan sonra yine o kaynağın üzerine o taşı koyup kapattılar.
Rahip bunu gördü.
Yanlarına geldi.
Hazret-i Ali’ye “Ey aziz! Sen Peygamber misin?” dedi. Ali bin Ebi Talip “Hayır, Peygamberin damadıyım” buyurdu.
Rahip bunu duydu.
Müslüman oldu.
Hazreti Ali sordu:
“Niçin iman ettin?”
Rahip cevaben:
“Biz büyüklerimizden duymuşuz ki bu taşın altındaki suyu, ancak bir Resul veya Resul’ün vârisi çıkarır. Şimdi bu keramet sizden meydana geldi” dedi.
Huzurluydu.
Sevinçliydi.
O günden sonra dünyayı terk edip Ali bin Ebi Talib’in hizmetinde bulundu.
Bir harbe katıldı.
Ve şehit oldu.
Velhasıl Ali bin Ebi Talib’in (radıyallahü anh) güzel ahlakını ve meziyetlerini yazmak ve anlatmak, insan kudretinin dışındadır.