Kânûnî Sultân Süleymân Hân, Baba Haydar Semerkandî hazretlerini, ziyarete gitti bir gün. Elini öpmek istedi ise de Baba Haydar elini çekti.
Öptürmedi.
Sultân ona:
“Efendim! Benden bir şey dileyin” dedi. “Sağlığından gayri bir şey istemem” deyince, oturduğu pöstekinin altına, altın dolu bir kese bırakmak istedi.
O bunu fark etti.
Ve eliyle iterek;
“Mâdem çok istiyorsun, şuraya bir mescid inşâ ettir de insanlar içinde ibâdet etsinler” dedi. Pâdişâh bu isteği hemen yerine getirdi.
İşe başlandı.
Sıkı çalışıldı.
Ve tamamlandı. Açılışta Pâdişâh da vardı. Baba Haydar’a; “Efendi hazretleri! Buyurun, önce siz girin. Bu mescid sizindir ve sizin için husûsî yer ayırılmıştır” dedi.
Baba Haydar;
“Olmaz” dedi.
Pâdişâh; “Ne olmaz efendim?” deyince; “Mescit benim değil, Allahın evidir. Ayrıca orada benim için husûsî yer de istemem” buyurdu
Pâdişâh hürmetle;
“Başüstüne” dedi.
O yeri kaldırdı.
Baba Haydar Efendi sözüne devamla; “Benim, ölünceye kadar mekânım, şu kulübedir. Öldükten sonra da bu kulübenin içine gömülmek isterim. Üzerime türbe yaptırmayın. Bir mezar taşı bana yeter. Bu, sana vasiyetim olsun” dedi.
Padişah yine;
“Pekâlâ” dedi.
Ve ayrıldı. Hakîkaten Baba Haydar Efendi, vefât edinceye kadar bu câmide imâmlık yaptı ve insanlara vâz-ü nasîhat ederek doğru yolu anlattı…