Bir kilo incire kırk yıl!..

Bir kilo incire kırk yıl!..




“Öyle ya hediye vereceksen en iyisini vermek gerekmez mi? Dışı güzel içi çürük incirden hediye mi olur?”

 

 

Çok inandığım bir insandı. Manisa’dan aradı. “Sana incir göndereyim. Bir hanım teyzenin kendi elleriyle hazırladığı incir. 20 paket. Çok taze çok lezzetli, dağ inciri gibi ama yumuşacık” dedi. Öyle güzel anlattı ki ağzımın suyu aktı. Dedim ki:

-İyi de ben ne anlarım incirden?

-Çevrendeki arkadaşlara tavsiye edersin. Ne olacak hepi topu 20 kilo…

-Seni mi kırayım gönder bakalım, dedim.

Kargo ile geldi incirler… Gerçekten bakınca hepsi harika görünüyordu. Ama incir nedir, kaç çeşittir; nasıl saklanır vb. hiç bilmiyordum. Ne yapsam ne etsem derken bir iki arkadaşa söyledim. Birisi hatır için aldı iki paket. Birisi hatır için aldı üç paket. E ya gerisi?

Bu arada fikir almak için biraz incir baktım çarşıda pazarda… Baktım ki kehribar gibi incirler bile bana gönderilenlerden ucuz… E bana gönderilen incirler de güzel ama dağ incirinin hiçbiri bu fiyatta değil. “Ne yapayım ne edeyim?” derken yahu zaten on on beş tane kaldı. Sözümü yemeyeyim. Birkaç arkadaşa hediye ederim dedim. Kendim de bir tane açıp bakmadım henüz…

Bir vesile ile birer tane arkadaş bulup hediye etmeye başladım… Derken bir arkadaşa da bir paket hediye ettim. Çok teşekkür etti… Kendisiyle kırk yıllık dostuz… Birbirimize karşı en ufak bir nezaketsizliğimiz olmamıştır…

Bunu niye anlatıyorum, o arkadaş hediye ettiğim inciri aldıktan sonra bir daha benimle irtibatı kesti iyi mi? Daha sonraki günlerde birkaç defa aramama rağmen ne cevap verdi ne geri döndü. Merak ederek ısrarla aradığımda reddetti ve kibarca “bir daha arama” anlamında mesaj çekti. Şaşırdım. Şoke oldum…

“Neden böyle olabilir?” diye kendi kendimi yokladım… Derken hatırıma geldi: “Eyvah, acaba hediye ettiğim incirde bir sıkıntı mı vardı?”

Hemen evde duran incirlere gittim. Bir paketi açtım. Baktım içi dışı gibi değil. Çürük var ezik var… Ötekini açtım öyle… Diğeri yine öyle… İlyas Salman’ın filmde karpuzları kesip bu da kabak bu da kabak deyişini hatırladım. Kahroldum… Bir arkadaşı kırmayayım derken bir paket incir yüzünden kırk yıllık arkadaşımı kaybetmiştim… Şimdi ne o telefonuma çıkıyor ne ben bu kırgınlığın sebebini sorabiliyorum. Belki bana inciri gönderen arkadaş da kendisine söyleneni söylemişti… Hani “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” derler ya bu kuralı ürünlerinizde de uygulayın. Bir kilo incire kırk yıllık dostlukları yıkmayın…

          Rumuz: “Üzgün”-İstanbul