Emîr Hüsrev Dehlevî hazretleri Hindistan’da yetişen büyük velîlerdendir. 1253 (H. 651)’de Mü’minâbâd kasabasında doğdu. Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ’nın hizmet ve sohbetine koştu; hakîkî devlete saâdete kavuştu. Hâce hazretlerinin işâretiyle Hızır aleyhisselâmın sohbetiyle de şereflendi. Nizâmüddîn-i Evliyâ hazretleri onu o kadar çok severdi ki, bir defâsında; “Eğer mümkün olsaydı, Hüsrev’le birlikte uyumayı ve aynı mezarda olmayı tercih ederdim” buyurmuştur. Bir defâsında da; “Şâyet testereyi boğazıma dayayıp, talebem Hüsrev’den vazgeçmemi isteseler, başımı verip Hüsrev’i terk etmemeyi tercih ederdim” buyurdu. Bir defasında Emîr Hüsrev’e hitâben; “Seni o kadar çok seviyorum ki, başka herkesten daralabilirim, fakat senden daralmam” buyurdu.
Nizâmüddîn-i Evliyâ hazretleri, Hüsrev’e yazdığı mektuplardan birisinde buyuruyor ki: “Bedenin âzâlarını koruduktan, onların sıhhatli olmalarını temin ettikten sonra İslâmiyetin beğenmediği her şeyden sakınmalı, haram ve mekruhlara aslâ yanaşmamalıdır. Allahü teâlâ her şeyi kıymetli yaratmıştır. Ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır. O da vakittir. Bunun için vakitleri en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalı, en kıymetli şeyi âhiret saâdetini elde etmekte kullanmalıdır. Her an geçip gitmekte olan bu kıymetli ömrü ganîmet bilmeli, zamânı boş ve uygunsuz şeyler ile geçirmemelidir. Bir iş yapacağı zaman, istihâre ve istişâre etmeli, bilenlere danışmalıdır. Bir iş yaparken, kalbinde inşirâh, açılma, genişleme, rahatlık bulunmazsa, o işi yapmamalı, vazgeçmelidir. Kalbinde inşirâh bulunmadan yapılan işin netîcesinin dâimâ sıkıntı olacağını iyi düşünmelidir.”
Hazret-i Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ vefat ettiği zaman, Emîr Hüsrev orada yoktu. Tuğluk Şâh ile Luknov taraflarına gitmişti. O yolculuktan dönüp acı haberi öğrenince, şaşkına döndü. Yanıyor, yanıyordu. Ayakta duramıyordu. “Sübhânallah! Güneş batmış. Hüsrev hayatta!” diye haykırdı. Mal mülk nâmına nesi varsa, sevâbı hocasının rûhuna olmak üzere hepsini fakirlere sadaka olarak verdi. Çok ağlıyordu. Bir defâsında; “Ben kendim için ağlıyorum. Hocamdan sonra çok yaşayamam” dedi. Hâce hazretleri, 1325 (H.725) senesi Rebîulâhir ayının 18. günü vefât etmişti. Emîr Hüsrev de, altı ay sonra vefât edip sevdiklerine kavuştu. Çok derin bir aşkla sevdiği hocasının ayak ucu tarafına defnedildi.