Cennete girmesi…

Hak teâlâ, hazret-i Âdem’e, her eşyânın adını, her san’atı ve bütün ilimleri ve kıyamete kadar gelecek evlâdının lisânlarını öğretti.
Sonra meleklere;
“Ey melekler, sâdıksanız eşyânın adlarını bana haber verin” buyurdu.
Onlar boyun büktüler.
Aczlerini itiraf edip;
“Yâ Rabbî, sen bize ne öğrettinse biz ancak onu biliriz” dediler.
Hak teâlâ hazret-i Âdem’e;
“Yâ Âdem! Eşyânın adlarını meleklere öğret!” buyurdu.
O bu emri aldı.
Gereğini yaptı.
Melekler ilmine hayran kaldı.
Vaktâ ki kırk yaşına erdi.
Hak teâlâ meleklere;
“Onu Cennete iletin” buyurdu.
Melekler emri aldılar.
Ona bir taht yaptılar.
Cennet libâsı giydirdiler.
Hazret-i Âdem başını ne tarafa döndürüp baksa, Nûr-u Muhammedî güneş gibi alnında parlardı.
Hak teâlâ meleklere;
“Onun tahtını omuzlarınıza alın. Cennetin her yerini gezdirin ve Arş’ın yanında indirin!” diye emretti.
Emri ifa ettiler.
Yerine getirdiler.
Hazret-i Âdem’in alnında parıldayan Nûr’un, Habîbullah hazretlerine âit olduğunu bilir, onun için sık sık salevât getirirlerdi.
Âdem Nebî Cennete girdi.
Nebîlerin kürsîlerini gördü.
Hangisinde otursa, o Nebînin nûru alnında parlardı. Habîbullah’ın kürsîsine oturunca, Onun nûrundan öbür nurlar kayboldu…

Comments are closed.