Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) dört yaşına girince süt anne Halime Hatun bu büyük emaneti sahiplerine iade etmek için bir grup insanla çıktı yola.
Bir yere geldiler.
Ve mola verdiler.
Halime Hatun bir ihtiyaç için nur yavrusunu yol arkadaşlarına bırakıp ayrıldı.
O işini hâlleti.
Ve geri geldi.
Ancak geri döndüğünde dünya başına yıkılmıştı! Zira yavrusu kaybolmuştu…
***
Tarifsiz bir telaşa kapıldı! Ne yapacağını şaşırdı. Aklını kaçıracaktı… Mecnun gibi sağa sola koşuyor, önüne çıkana yavrusunu soruyordu:
“Oğlumu gördün mü?”
“Hayır görmedim.”
Başkalarına sordu.
Cevaplar hep aynıydı.
“Hayır görmedik.”
Yüreğinden vurulmuştu!
***
Bir ara yaşlı bir adam yaklaşıp sordu:
“Hanım, derdin nedir?”
“Oğlumu kaybettim.”
“Üzülme, ben onu bulacak birini biliyorum” dedi.
“Kimdir o?”
“Hübel” dedi ve yanına gidip “Ey tanrım! Bu kadın oğlu Muhammed’i kaybetmiş. Onu çocuğuna kavuştur” diye yalvardı.
***
O, Muhammed ismini andı.
Hübel putu yere yuvarlandı.
Öbürleri de onu takip ettiler.
Velhasıl ne kadar put varsa her biri patır patır yerlere serildiler…
Hepsi de “Muhammed aleyhisselamın dini, bizim gibi sahte tanrıların sonu olacaktır!” diyorlardı… (Devamı yarın)