Mecdüddîn Mûsulî hazretleri, Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 599 (m. 1202) senesinde Musul’da doğdu. Şam’da Cemâlüddîn-i Husayrî’den ilim tahsil etti. Yaşadığı devirde, fıkıh ve usûl ilimlerindeki âlimlerin en büyüğü oldu. Hanefî fakîhlerinin altıncı tabakası olan “Eshâb-ı Temyîz”dendir. 683 (m. 1284) senesinde Bağdad’da vefât etti. “İhtiyâr” kitabında diyor ki:
Hazret-i Ali buyurdu ki:
“Fazilet, ancak ilim ehline mahsûstur. Çünkü onlar, doğru yoldadır. Hidâyet arayana yol gösterirler. Herkesin kadr ü kıymeti, başarısına göredir. Câhiller, ilim ehline düşmandırlar, sen, ilim elde etmeye bak! İlmin ebediyyen câhili olma! İnsanlar ölü, ilim ehli diridirler. (Zîrâ câhillerin hiçbir faydaları yoktur. Onlar, nebat yetiştirmeyen çorak toprağa benzerler. Allahü teâlâ meâlen; [Yoksa, ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine verdiğimiz nurla insanlar içinde yürüyen kimse, karanlıklar içinde olan gibi midir?] buyurmuştur, ölüden murâd câhil, dirilmekten murâd ilim verilmesidir. Karanlıklar içinde yüzen de câhildir)” İlim, her fazilete vesiledir, ilim, köleyi sultânlar meclisine yükseltir. ‘Ulemâ olmasaydı, ümerâ helak olmuştu’ denilmiştir. Şâir de; ‘İlim, erbâbı için azli mümkün olmayan bir sultândır. Gerçek emîr odur ki, azledildiği zaman dahî emîr kalır. Sultânın velâyeti elinden gidince, fazileti saltanatında kalır’ demiştir. Çünkü ilmin saltanatı ilâhîdir. Kulların, onu azle güçleri yetmez. Hadîs-i şerîfte; (Hikmet, kişinin şerefine şeref katar, köleyi yükselterek sultanlar meclisine oturtur) buyuruldu. Peygamber efendimiz (aleyhisselâm) bununla, ilmin dünyâ menfaatlarına işâret etmişlerdir.
Ma’lûmdur ki, âhiret daha hayırlı ve bâkidir. Her mü’mine önce lâzım olan şey; îmânı, farzları ve haramları öğrenmektir. Bunlar öğrenilmedikçe, Müslümanlık olamaz, îmân elde tutulamaz. Hak borçları ve kul borçları ödenemez. Niyet ve ahlâk düzeltilemez, temizlenemez. Düzgün niyet edilmedikçe, hiçbir farz kabûl olmaz. Bir hadîs-i şerîfte: (Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibâdet etmekten daha sevâbdır) buyuruldu.”