Kara Dâvûd rahmetullahi aleyh, Kânunî Sultan Süleymân Hân devrinde yetişen Osmanlı âlimlerindendir. İzmit’te doğdu. 948 (m. 1541)’de Bursa’da vefât etti. Yıldırım semtinde yaptırdığı câminin bahçesine defnedildi. Yazdığı Şerh-i Delâil-i Hayrat, “Kara Dâvûd” ismi ile meşhûrdur. Bu eserden bazı bölümler:
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mi’raca çıktığı zaman bir vadiye vardı. Bu vadiden güzel kokular geliyordu. Cebrâil aleyhisselâma; “Bu güzel kokular nedir?” diye suâl edince, Cebrâil (aleyhisselam); “Burada Firavun’un hanımının ve kızlarının, hizmetçisi olan hâtunun ve çocuklarının kabri vardır. Buraya Cennet meyveleri gelmiştir. Bu güzel koku o Cennet meyvelerinin kokusudur” dedi…
Atâî Horasanî şöyle anlattı: “Kim bir fenâlık yapar veya nefsine zulmeder de Allahtan mağfiret dilerse, Allahı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur” meâlindeki Nisa sûresi yüzonuncu âyet-i kerîmesi nâzil olunca, şeytan korkunç bir ses ile feryâd eyledi. Sesi öyle yüksek idi ki, yeryüzündeki bütün askerleri işitip, yanına geldiler ve; “Nedir bu hâlin? Bu şiddetli feryadın sebebi nedir?” diye sordular. O da; “Benim hilelerim ile bu ümmete işlettiğim günahların af ve mağfireti hakkında Muhammed’e bir âyet-i kerîme nâzil oldu” dedi. Onlara âyet-i kerîmeyi okudu ve şöyle dedi: “Bu âyet-i kerîmede Allahü teâlâ istiğfar edenlere af ve mağfiretini vadetti. Allahü teâlânın vadinde dönmek yoktur. Şimdi düşünün. Acaba buna bir hîle yolu bulabilir misiniz?” Onlar; “Hayır, biz böyle bir hîle yolu bilmiyoruz” dediler. Bunun üzerine şeytan onlara; “Hele siz gidip biraz düşünün. Belki bir hîle yolu bulabilirsiniz. Ben de bu arada düşüneyim” dedi…
Askerleri oradan ayrıldıktan bir süre sonra, Şeytan yine bir nâra attı. Bütün askerleri tekrar toplanıp geldi. Onlara; “Bir yol bulabildiniz mi?” diye sorunca, onlar; “Hayır” cevâbını verdiler. Şeytan; “Ben bir hîle yolu buldum” dedi. Avânesi bunun ne olduğunu sorunca şöyle dedi:
“O büyük Peygamber âhırete intikâl ettikten sonra, ümmetine güzel amel sûretinde çeşitli bid’atler işletelim. Bunları ne Peygamberleri, ne halîfeleri ne de eshâbı yapmış olsun. Böyle amelleri onlara güzel göstermek sûretiyle, onlar o bid’atleri sünnet sanıp ısrarla üzerine düşüp yaparlar. O yaptıkları amelden de tövbe ve istiğfar etmezler. Bu işledikleri bid’atlerle onların Cehenneme girmelerini sağlar, muradınıza erersiniz” dedi. Allahü teâlâ cümlemizi şeytanın şerrinden muhafaza eylesin. Âmin!