“Mademki yetimler oturacak…”

“Mademki yetimler oturacak…”




“O zaman ne çok sevinmiştim… Nereden bilirdim ki yağmurdan kaçarken doluya tutulacağımı!..”

 

Hatıramı gazetemle paylaşmaya devam ediyorum…

Almanya’da çalışıp para kazanan annem bizim kalmamız için bir ev buluyor ama elli bin lirası çıkışmıyor. Bu parayı üç dayımın üçünden de borç olarak istediği hâlde hepsi aynı cevabı veriyordu anneme:

-Kardeşim elimiz çok dar, O kadar paramız yok inan ki…

Peki sahiden yok muydu paraları? Üçünün de vardı… Ama yetime karşı acıma hissi yoktu üçünün de… Hatta köyde miras kalan mallardan annemin hissesini de evrakta sahtecilikle ve gizlice satıp bölüşmüştü dayımlar…

Şükür ki evi satacak olan adam anlayışlı biriymiş… “Madem içinde yetimler oturacak geri kalanı da üç taksitte ödersin” diyerek anneme evi satmış.

On üç yaşındaydım kendi evimize taşındığımızda… Okulum da bitmişti o sene… Tam mutluluğu yakalıyoruz derken duyduğumuz bir acı haber yüreğimize köz gibi düştü…

Küçük kardeşim bir trafik kazasında can vermişti. Annem babamın ölümü gibi kardeşimin de son günlerini görememişti… Bu ölüm ailemizin toz duman olmasının başlangıcıymış meğer…

Kardeşimin ölümünün üzerinden bir yıl geçmişti. Ablamı komşumuzun oğluyla evlendiren annem beni de yanına almaya karar verdi. O zaman ne çok sevinmiştim… Nereden bilirdim ki yağmurdan kaçarken doluya tutulacağımı… Nereden bilirdim ki asıl çilenin beni Almanya’da beklediğini?..

Üç kardeşin içinde bir tek benim alnıma yazılmıştı gurbet… On dört yaşında çileyi bir dantel gibi örmeye başlamıştım benliğimde…

Ah Almanya! İnsanı yiyip bitiren zalım Almanya…

Annem, daha hayatının baharında körpecik kızını evde bırakıp sabahın erken saatinde çıkıp gidiyordu işe… Oturuyorum pencerenin önüne, kafese hapsedilmiş kuşlar gibi bakıyor bakıyorum…

Ne kimseyi tanırım, ne dilini bilirim kimsenin… Gece gündüz tek odalı bir evde yalnızlığı yaşıyorum… Akşamları annem eve geliyor ama annemin annelik kokusunu çoktan unutmuşum… Sevgi saygı aramızda mutlaka var ama ona düşkün değilim… O da bana karşı öyle sanki…

Yalnızlığın getirdiği bunalım, çocuk aklımla hayatımı noktalama çılgınlığına dönüştü. Kendi kendime iki defa intihar denilen çaresizliğe yeltendim. O derece günah olduğunu o zaman bilmiyordum. Şükür ki kurtulmuştum…

Hayat beni yaşımdan büyük yapmış olgunlaştırmıştı… Diyordum ki kendi kendime: “Karşıma bir beyaz atlı prens çıksa da alıp götürse beni!” DEVAMI YARIN