Fransa’da, trenlerin dakik olduğunu istasyondaki birkaç saatlik gözlem sonrası anladım. Bilette 15h38 Limoges yazıyor. Tren rüzgârla yarışıyor… Öte yandan yıllar önce Hakkâri’ye giderken Doğu Expresi ile defalarca yaptığım yolculukları hatırlıyorum… İnsanlar dertli türkülerle, uyuklamayla geçirirdi kıvrım kıvrım yolları…
Bu trende ise herkes bir şeyler okuyor. Oysa yüce kitabımız bize “oku” diye emretmiyor mu? Saatim 15h38. Zınk diye durdu tren. İndim. Şaşkınlığım geçmişti ki sarıldı beni karşılayacak olan şahıs:
“Hoş geldin Hocam.”
Sami’nin misafiriyim birkaç gün. Sonra aldı arabasına dolaşıyoruz çiftlikleri… Kendisi gidiyor, konuşup geri geliyor. Ben ise hep arabada bekliyorum.
Tekrar başka yere… Derken bir hangar yapının yanına indirdi beni. Komşu köyümüz Ağırnas’tan iki kişi burada çalışıyormuş. Onları da o istek yapmış. Enişte ile kayın. Beni onlara teslim etmeden önce uzun süre özel görüştü. Meğer demiş ki: “Bu bizim köyde öğretmendi. Şimdi gelişi yaz tatiline denk geldi. Ekimde okullar açılınca kaçmaması için biraz kollayın. Ağır iş vermeyin. Dayanamaz giderse paramı alamam.”
Koca bir çiftlik evi. İçinde kaybolan üç Türk işçiyiz. Üç yatak, birkaç kap kacak, bir tüplü ocak, bir de kasetçalarımız var… Dil bilmiyorum, yer bilmiyorum. Acemi er gibiyim.
İşimiz kışa hayvanlara ot hazırlığı… Gidip biçiyoruz.
Birisi traktörü kullanıyor. Öteki benim zorla kaldırdığım ot destelerini istif yapıyor. İlk defa böyle çalışıyorum. Haziran güneşi… Terliyorum. Sırtıma bıçak gibi saplanıyor acı.
Traktör yavaş ilerliyor. Uzaktan bağırıyor mösyö… Çiftlik sahibiymiş:
“Allez Vite… Vite…” ne demekse? O ikisi de bilmiyor. Ama bilmeye gerek yok… Hızlı çalışın diyor galiba… Belki hakaret ediyor. Bilmiyoruz… Daha hızlanıyoruz acılarımla… Ertesi gün otları stoklayacağız. 50 metrekare çimento şap atacağız. Ben beton karıyorum. Biri traktörle taşıyor, diğeri tesviye yapıyor.
Uykumda çok inliyormuşum. Çünkü Sami’nin tembihine rağmen aksine zor işleri bana yaptırıyorlar… Avuçlarım patladı. Çalışıyoruz 10 saat, altı gün. Hemen her gün de makarna yiyoruz…
Aylığımız 1100 Frank. 100’ünü harcıyoruz. Binini biriktiriyoruz. Hani bir araba, bir ev kazandığımız zaman döneceğiz memlekete…
Mahvolmuştum. Her tarafa mektuplar yazıp “kurtarın beni buradan” diyordum. Çünkü zaman durmuş gibiydi…
Nereden nereye… Aradan 30-40 yıl geçti… Şimdi Fransa’ya yerleştik… İş güç sahibi olduk… Geride sadece anılarımız kaldı… Ülkemizin bugünkü geldiği nokta da sevindirici… Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum…
İ. Âşık-Fransa