Allahü teala nasip etti, bu sene de Muharrem ayına kavuştuk… 26 Kasımda Hicri 1432 yılını bitirip 1433’e girmiş bulunmaktayız… Ömrümüzün bir senesi daha bitti… Kabir hayatına biraz daha yaklaştık. Ömür takvimimizden bir yaprak daha düştü…
Seneler gün gibi geçiyor, nefeslerimiz sayılı, her nefes alışverişimizde bir sayı azalıyor…
Dünya hayatı bir hayal gibidir, rüya gibidir. İnsan rüya gördüğü zaman onu gerçek zanneder, güzel rüyada tebessüm eder, sıkıntılı olanda ise terler, rengi değişir. Ama, bunların hepsi uyanınca biter. Gerçek zannettiği sevindiği, üzüldüğü şeyler meğer bir rüya imiş…
“İNSANLAR UYKUDADIR!..”
Meşhur bir söz vardır:
“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar…” İnsanoğlu da ölünce yaşadıkları, gördükleri, yaptıkları ona rüya gibi gelecektir. O zaman dünya hayatının ne mal olduğunu anlar fakat iş işten geçmiştir artık.
Yunus Emre hazretleri ne güzel tarif etmiştir:
Geldi geçti ömrüm benim
Bir yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Bir göz açıp yummuş gibi
Bu sözlere Hak tanıktır
Canlar bedene konuktur
Bir gün ola uça gider
Kafesten kuş uçmuş gibi…
Yeni bir senenin farkı sadece rakamların değişimi olmamalıdır. Geçirdiğimiz ve bir daha ele geçiremeyeceğimiz altın değerindeki koca bir senemizin muhasebesini yapmalıyız.
Maddi ve manevi yönden geçirdiğimiz yılda ne kazandık, ne kaybettik. Kârda mıyız, zararda mı? Kârda isek bunu yeni yılda arttırmaya çalışmalıyız. Zararda isek sebeplerini araştırmalı ve bir daha zararlı çıkmamak için kendimizi hazırlamalıyız.
İnsan hayatının her saati en kıymetli mücevherden daha kıymetlidir. Ve her insana bir defa (uzun veya kısa) verilir. İkinci bir kez daha dünyaya gelebilmemiz mümkün değildir.
FIRSAT ELDEN KAÇMADAN!
Kıyamet günü insanlar tekrar dünyaya gelebilmek için çok yalvaracaklar, bir fırsat daha tanınırsa bu defa çok iyi olacaklarını, her şeyi gördüklerini söyleyecekler; fakat bu istekleri yerine getirilmez. Onlara şöyle cevap verilir:
“Ahmak adam sen dünyadan gelmiyor musun? Sana her şey apaçık anlatılmadı mı?..”
Tekrar dönme imkânı olmayacak şu dünyadan güzel bir hayat yaşayarak ayrılmaya gayret etmeliyiz.
İdrâki ile şereflendiğimiz Muharrem ayı hicri senenin ilk ayıdır… İslâmın güneşi Mekke-i Mükerremede doğdu fakat Hicretten sonra Medine-i Münevvereden bütün kâinatı aydınlattı.
Daha önceden korkmadan namaz dahi kılamayan müminler, huzur içinde bütün ibadetlerini yapar hale gelmişlerdi.
Devlet reislerine mektuplar gönderiliyor, imana davet olunuyorlardı. Hidayete lâyık olanlar imanla şerefleniyor, ebedi sâadete kavuşuyorlardı.
Hicretten sonra kurulan İslâm devleti çok kısa zamanda o kadar güçlendi ki, asırlarca dünyaya hükmeden Roma ve İran imparatorluklarını dize getirdi.
Daha düne kadar kendilerine yapılan zulüm ve baskıya dayanamayarak iki defa Habeşistan’a hicret edilmişti…
Hicret o kadar büyük nimetlere vesile oldu ki, tarif edilemez. Boğulmak üzere bulunan beşeriyete can simidi gibi oldu, ona tutunan kurtuldu…
Muharrem, çok mübarek bir aydır. “Şehrullah” (Allah’ın ayı) diye tarif olunmuştur. Bu ayın onuncu günü Aşure günü idi ve geçen haftaki makalemizde faziletinden bahsetmiştik…
Allahü teala cümlemizi bu ayın feyz ve bereketinden istifade edenlerden eylesin…