Siz söyleyin dostlar…

Siz söyleyin dostlar…




Haksız mıyım şimdi ben? Soruyorum burada var mı bu işi, adam gibi bir bilen… Bir evde çocuğa nasıl davranmalı, ne demeli? Çocuğa emir dili kullanmak sizce bir marifet mi? Çocuğunuz, sizin ne çalışanınız ne mesai arkadaşınız… O sizin hayatınızda sizinle var olan bir cici varlığınız…

Eğer biz çocukları ailede böyle kabul etseniz… Bize karşı emir dili “sen dili” söylemeseniz…

Ah nerede sizde o şuur o bilinç… Bakın yine ben söyleyeyim etmeyin beni linç:

“Sen dili” söylendiğinde sertleşir kelimeler… Böyle sözler çocukta sıkıntı oluşturur beyler… Bize komut verir gibi “dur, otur, kalk, git, gel” sözleri anlamsızdır… Lazım olan bize verdiğiniz emri önce kendinizin yapmasıdır.

Mesela benim babam, ben sana hiç kıyamam… Ama bana doğruyu söyle diyorsun… Sen kendin doğru söylemiyorsun… Bana attığın ilk tokat… Neydi? Hem de hiçi hiçine… Ne olacak “yalan söylemek” yüzündendi… Bana “yalan söyleme!” diye bağırmıştın hatırlar mısın? Kulağımı çekip bir tokat atmıştın… Tokada yanmadım, sana şaşırdığım kadar? Çünkü sordum içimden:

“Yalan söylemekte bu kadar sinir olacak ne var?”

Çünkü kötü bir şey olsaydı başta babam söylemezdi… Ama o hayatının her anında herkese hep yalan söyledi? Söylemedi mi? Kaç defa hem de… Sadece bana mı? Anneme de nineme de dedeme de… Sokaktaki adama da…

En yakın hatırladığım, cebinde paran olduğu halde “param yok” diye söyledin sorduklarında kaç kere… Öğretmenim: “Evde ders çalıştırıyor musun?” dediğinde ona “evet” dedin kaç kere, yalan söyledin… Aslında bir kez olsun çalıştırmadığın hâlde…

Sadece babam mı böyle söyledi? Amca, dayı, hala teyze… Ne kadar büyük tanıyorsam hepsinde gördüm, hepsi öyle… Çok kolay yalan söylüyorlardı birbirine…

Annem babama, babam anneme, komşu komşuya, memur amire, siyasetçi topluma, esnaf esnafa, insan insana hep yalan söylemiyor mu? Sonra da çocuğa “yalan söyleme” öyle mi?

Yalan söylemek bu kadar kötü ise niçin herkes hayatını yalan üzerine kurguluyor? Niye?

Yalan söyleyen insan hayatta hep kazanan oluyorsa, niye doğru söyleyen hep kaybediyor niye?

            Uz. Psikolog Erdinç Üstündağ-‘Bana Beni Anlatma’ kitabından

 

 

ŞİİR

 

    Cüneyt Arkın’a ithafen

 

Asıl adına derler Fahrettin

Türk sinemasını sen şâd ettin

Neler yapacağını vadettin

En çok ilerlemeleri katettin.

 

Soyadına derler Cüreklibatır.

Tüm Türkiye’nin gönlünde bıraktın hatır

Seni anlatmaya yetmez üç-beş satır

Vefatından sonra insanlar seni anlayacaktır

 

Memleketine derler Eskişehir

Kendisine el uzatana el verir

Öteki adına derler Cüneyt

Filmlerde nara atardın “be heyt!”

 

Filmler çevirirken son sürat

Senin sayende tanındı Kara Murat

Tarihî filmlerinde hep şanlıydı mazi

Seninle tanındı Battal Gazi.

 

Elbette Türk sinemasına verdin çok emek.

Zira Cüneyt Arkın tek başına bir marka demek.

Yüreği vatan sevgisi, insan sevgisi ile dolu,

Onun için seninle özdeşleşti lakabın “Malkoçoğlu”

 

O ki duyduk koca çınar vefat etti

Bu haber tüm ülkeyi yasa boğmaya yetti

Ne kadar dile getirmeye çalışsam üzüntüm tarifsiz,

Sensiz geçecek günlerimiz, kader bu çaresiz.

 

                            M. Nazif Arvas

 

 

 

 

KISA KISA… KISA KISA…

 

Düşünmekten korkar mı insan?

 

“Düşünen bir toplum” tüm yeryüzünün ihtiyaç duyduğu toplum modeli değil mi? İnsan bir laboratuvar deneyi değil ki. Tecrübe ederek öğrenir ama üzerinde tecrübe edilmez.

Neden düşünmekten korkar insan? Yanlış düşüneceğinden dolayı mı, yoksa nasıl düşüneceğinin yollarını bilmediğinden mi? Der ki bir edebiyatçımız. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Peki tövbe? İnsanın yüreğine en güzel merhem değil mi? Sence insan, sarsılmış bir kulluğu tek bir tövbe ile güvenli bir düzlükte hissedebilir mi? Düşünecek ise de onun için, yaşayacak ise de. Bir cuma akşamı, tüm ümmet için istiğfarda bulunacak ise de onun için. [Meryem Yorulmaz]

Comments are closed.