“Tevâzudan daha iyi bir şey görmedim…”

“Tevâzudan daha iyi bir şey görmedim…”




 

 

Feth-i Mûsulî hazretleri, Hazreti Ali’yi rüyâda görür ve ondan nasîhat ister!..

 

Feth-i Mûsulî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Musul’da doğdu 835 (H. 220) senesinde orada vefât etti. Bişr-i Hafî’nin arkadaşıdır. Bişr-i Hâfî hazretleri gibi gibi yüksek dereceler sâhibiydi.

Bir gün Feth-i Mûsulî’ye, “sıdk nedir?” diye sorulunca, içinde demir bulunan bir ocağa elini sokup, kızgın bir demir parçasını çıkarıp elinde tuttu ve; “İşte sıdk budur” dedi. Şöyle anlatır:

“Bir gün Emir-ül-müminîn Hazreti Ali’yi rüyâmda görüp, bana nasîhat et, dedim. Tevâzudan daha iyi bir şey görmedim. Yalnız Allahü teâlâdan sevap umarak, zenginin yoksula gösterdiği tevâzudan daha güzel ne olabilir, dedi. Biraz daha nasîhat edin, dedim. Buyurdu ki: Ondan daha güzel olanı, Allahü teâlâya gâyet fazla güven duyan fakirin, zengine karşı kibirli ve gururlu davranmasıdır.”
Hacca giderken yolda henüz mükellef olmamış bir çocuk gördü. Devamlı bir şey okuduğunu görüp; “Ne okuyorsun?” dedi. “Kur’ân-ı kerîm okuyorum” dedi. “Nereye gidiyorsun?” deyince, Hicaz’a gittiğini söyledi. Daha küçük olduğu hâlde neden gittiğini sordu. Çocuk; “Allahü teâlânın rızâsına kavuşamadan bu dünyâdan ayrılırsam hâlim nice olur?” diye cevap verdi. “Adımların küçük, yaya nasıl Hicaz’a ulaşacaksın?” dedi. “Gerçi adımlarım küçük, fakat gönderen büyüktür” dedi. “Ne azığın, ne rehberin, ne de arkadaşın var” deyince; “Bir kimseyi bir zât, hânesine dâvet etse, o kimsenin yiyeceğini götürmesi ayıp olmaz mı? Rabbim beni dâvet buyurmuştur. Benim yardımcım O’dur” dedi… Görüşme bitince çocuktan ayrıldı. Kâbe’ye varınca, onu tavâf sırasında gördü. Çocuk ona bakıp; “Nasıl, şimdi şüpheden kurtulup yakîne ulaştın mı?” dedi.

Buyurdu ki:

“Büyük velîlerden otuzu ile sohbet ettim. Hepsi de bu yolun büyüklerindendi. Hepsi ‘halkla sohbetten kaçın’ dediler ve hepsi az yemeyi emir buyurdular.”

“Yemek yemekten ve ilaçtan kesilen hasta misâli ilim ve hikmetten mahrûm kalan kalp de ölüme mahkûmdur.”

“Kendi arzularından ziyâde Allahü teâlâyı isteyenin kalbinde Allah sevgisi doğar.”

“Allahü teâlâyı arzu eden, ondan gayri her şeyden yüzünü çevirir.”

“Kalbine dikkat ve teveccüh edenin kalbinde, Allahü teâlânın sevgisi meydana gelir.”

“Konuşunca Allahü teâlâdan konuşanlar, amel edince Allah için amel edenler, bir şey isteyince de Allahü teâlâdan isteyenler gerçek mârifet sâhipleridir.”