Adâletle ihsânı karıştırmamalı!..

Adâlet; her işte hakkı gözetmek, orta yolu tutmak, haklıya hakkını vermek, haksızlıktan sakınmak diye tarif edilmektedir. Bu tarifin dışında adâletin, iki şekilde tarifi daha vardır.
Bunlardan birincisi; adâlet, bir âmirin, bir hâkimin, memleketi idâre için koyduğu kanun, çizdiği hudut içinde hareket etmektir.
İkinci tarife göre adâlet; kendi mülkünde olanı kullanmak demektir. Zulüm ise, başkasının malına, mülküne tecâvüz etmektir. Adâletin, dînimizdeki târîfi de budur. Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;
(Bütün çocuklar Müslümânlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları Hristiyan, Yahûdî ve dinsiz yapar) buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifi okuyan bazı kimselerin hatırına;
“İslâm memleketlerinde dünyâya gelen Müslümân çocukları, ana, babasından, komşularından, hocalarından görerek, öğrenerek Müslümân oluyor. Başka memleketlerdeki kâfir çocukları ise, kâfir olarak yetiştirilip, Müslümânlıktan mahrûm ediliyor. Bunlar da İslâm terbiyesi ile yetiştirilseydi, Müslümân olur, Cennete giderlerdi. Böyle yetişenlerin Cehenneme gitmesi haksızlık olmaz mı?” diye bir sual gelmektedir. Bu konuyu ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır:

KÂFİR ÇOCUKLARININ HÂLİ!..
“Adâlet ile ihsânı karıştırmamalıdır. Allahü teâlâ, her memlekette yetişen kulları için, adâleti fazlası ile yapmıştır. Yani âkıl ve bâliğ olmadan ölen kâfir çocuklarını Cehenneme sokmayacaktır. Âkıl ve bâliğ olduktan, yani evlenecek çağa geldikten sonra, Muhammed aleyhisselâmın dînini duymadan ölen kâfirlere de azâb yapmayacaktır. Bunlar, İslâm dînini, Cenneti, Cehennemi işittikten sonra, merak etmez, öğrenmez ise, inât edip inanmazsa, o zamân azâb göreceklerdir. Âkıl ve bâliğ olanlar, ana babanın, muhitin, çevrenin yapmış oldukları eski tesîrlerin altında kalmaz. Eğer kalsaydı, İslâm memleketlerinde, İslâm terbiyesi altında yetişen yüz binlerle Müslümân evlâdı, İslâm düşmanlarının yalanlarına, iftirâlarına aldanmaz, dinsiz, mürtet ve hattâ din düşmanı olmazdı. Bunlar, âkıl ve bâliğ olduktan, hattâ kırkından, hoca, hâfız olduktan sonra, dinden çıkmakta, din düşmanı olmakta, din düşmanlığında önderlik yapmaktadırlar. Anasına, babasına, komşularına ve akrabâsına, yobaz, gerici diyerek alay etmektedirler. Bu pek acı misâller, ana baba terbiyesinin tesîrinin devâmlı olmadığını açıkça göstermektedir.
Bunun içindir ki, bugün dinden çıkmak, bütün dünyâyı saran bir âfet, fecî bir akıntı hâlindedir. Genç, ihtiyâr, bu felâkete kapılmayan pek az kimse kalmıştır. Diğer taraftan, birçok gayr-i müslim, ilim, fen adamlarının Müslümân olduğu da görülmektedir.
Pek az olsa da, dînini değiştirmeyenlerin bulunması, ana terbiyesinin tesîrinin, bazan da devâmlı olduğunu gösteriyor denirse, bir çocuğun Müslümân evlâdı olması, İslâm terbiyesi ile yetişmesi, Allahü teâlânın bir ihsânıdır. Kâfir çocuklarına bu ihsânı yapmıyor. Fakat, kimseye ihsân yapmaya mecbûr değildir. İhsân yapmamak zulüm olmaz. Meselâ, bakkaldan bir kilo pirinç alınsa, tam bir kilo tartması adâlettir. Noksan tartarsa zulüm, fazla verirse ihsân olur. Bu ihsânı istemek, kimsenin hakkı değildir.
İşte Allahü teâlânın, bâzılarını İslâm terbiyesi ile yetiştirmesi, ihsânıdır. Kâfir çocuklarına bu ihsânı yapmaması, zulüm olmaz. İhsân ettiği kimseler kâfir olursa, bunların cezâsı, azâbı da, kat kat ziyâde olacaktır.”

“YOK EDİLECEKLER!..”
İslâm âlimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Dağda, çölde yetişip, hiçbir din duymayıp, puta tapan müşrikler, Cennete ve Cehenneme girmeyecekler, hesâp yapılırken, zulümleri kadar azâb çekeceklerdir. Sonra hayvanlar gibi, yok edileceklerdir. Küçük iken ölen kâfir çocukları ve Peygamberlerden haberi olmayanlar da böyle olacaklardır.”
Netice olarak, her şeyin sahibi, yaratanı Allahü teâlâdır. Bütün mülk Onundur ve mülkünde olanları dilediği gibi kullanır. Kullarının hepsine adâletle muamele eder, bâzılarına da, ihsânda bulunur…

Comments are closed.