Âşık Kâsım

Âşık Kâsım rahmetullahi aleyh, Osmanlı devri âlimlerindendir. İznik’te doğdu. 945 (m. 1538)’de Edirne’de vefât etti. Vefâtında yüzyetmiş yaşlarında idi. Sohbetlerinde buyurdu ki:

Fıkıh âlimleri talebeye muayyen bir mezhebe; hakîkat âlimleri de bir velîye yapışmayı emrederler. Bu, yolu kısaltmak içindir. Çünkü dînin menbaı elin ayası, müctehidlerin mezhebleri ve velîlerin tarîkatleri parmaklar gibidirler. Bir mezheb veya tarîkatle meşgûl olma zamanları, parmakların boğumları gibidir. El ayasına ulaşmak isteyen, önce parmakların boğumlarına temâs eder.”
“Kendi ayıbını görmeli, başkalarının ayıplarını araştırmamalıdır. Mü’mine en uygun olanı, kendi ayıpları ile meşgul olup, onları mümkün olduğu kadar gidermeye çalışmaktır. Çünkü bir kimse, kendi ayıbı ve günâhı ile Allahü teâlâya karşı edepsizlik ettiğini ve cenâb-ı Hakkın yarattıklarındaki hikmetleri düşünse, sekerât-ül-mevt (ölüm hâli), kabir, kıyâmet ve hesap hâllerini hatırlasa, başkalarının ayıbına bakmaz. Nitekim Hasen-i Basrî; “Ben hiçbir kimsenin ayıbıyla meşgûl olup, onun ayıbından haberdâr olmadım. Çünkü kendi ayıbım her tarafımı sarmış iken başkasının ayıbını görmem doğru değildir” buyurdu. Resûlullah da (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem); “Kim mü’min kardeşinin ayıbını dünyâda gizlerse, Allahü teâlâ da dünyâda ve âhırette onun ayıbını gizler” buyurdu.
Bir kimse Müslüman olduğunu söyler, fakat farz-ı ayn bilgileri öğrenmekten geri kalırsa, Müslümanlıkla alâkası, Müslüman olduğunu söylemekten ibâret olur. Sâdece Müslüman olduğunu söylemekle âhıret saadetine kavuşulmaz. Bu bakımdan her Müslümanın, öğrenilmesi farz-ı ayn olan din bilgilerini iyice öğrenip ezberlemesi lâzımdır. Hattâ bu bilgileri, yakınlarına, çoluk-çocuğuna da öğretmelidir.
Ehl-i sünnet âlimleri söz birliği ile bildirdiler ki: Şirkten (Allahü teâlâya ortak koşmaktan) başka büyük günahlar mü’mini îmândan çıkartmaz. Ancak o kimse îmânı sebebiyle itaatkâr, günâhı sebebiyle âsîdir. Çünkü îmânın asıl mâhiyeti olan kalb ile tasdik mevcûddur. Allahü teâlâ Nisa sûresi 48. âyetinde meâlen: “Doğrusu Allah kendine eş koşulmasını (eş koşanın günahını) bağışlamaz. Ondan başkasını dilediği kimse için bağışlar ve mağfiret buyurur. Kim de Allaha eş koşarsa gerçekten pek büyük bir günah işlemiş olur” buyuruyor. Bu âyet-i kerîme; büyük günah işleyen kimselerden tövbe etmeksizin ölenlerin Allahü teâlânın affına ve bağışlamasına mazhar olacağına, şirk işleyenin af ve mağfiretten mahrûm kalacağına delâlet etmektedir.

Comments are closed.