Âyet, bu âyet ama!

Ahmed bin Acîl hazretleri “rahmetullahi aleyh” bir gün saralı bir hastaya Yûnus sûresi 59. âyet-i kerîmesini okuyunca, cin onu terk etti. Bu zat hayatta olduğu müddetçe bir daha gelmedi.
Vaktâ ki vefat etti.
Tekrar geldi o cin.
Bu zâtın talebeleri, hocalarının okuduğu âyet-i kerîmeyi okudularsa da cin gitmedi.
Hatta güldü.
Ve onlara;
“Âyet bu âyet, ama ağız o ağız değil” dedi. Talebeler, hocalarının kıymetini daha iyi anlamış oldular.

GETİR BAKALIM
Bir kimsenin elinde “ur” çıkmıştı. Birçok yerleri dolaştı. Pek çok kimselere okuttu, ama şifâ bulamadı. Sonunda bu zâttan dua istedi. Mübarek; “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” okuyup elini tuttu.
Eliyle mesh etti.
Bir bezle sardı.
Ve; “Bu sargıyı evine dönünceye kadar açma!” diye tembih etti. Adam ayrılıp evine giderken çarşıya uğrayıp alışveriş yaptı.
Tembihi unuttu.
Ve sargıyı açtı.
Eve gelip yemeğini yedi. Nice zaman sonra hâtırlayıp eline baktığında yaradan iz bile kalmadığını gördü. Hattâ diğer elinden daha sağlamdı.

HELEKEL MÜSEVVİFÛN
Bir gün bu zâta; “Muvaffak olmanızı neye borçlusunuz efendim?” diye sordular. O zât cevâbında; “Bir hadîs-i şerîfe uymama borçluyum” buyurdu.
Merak ettiler.
Ve sordular:
“O hangi hadîs efendim?” Cevâben; “Helekel müsevvifûn. Bu hadîs-i şerîfi kendime düstur yaptım ve hayırlı işleri ânında yapıp, az sonraya bile tehir etmedim” buyurdu.

Comments are closed.