Burası Muş’tur, yolu yokuştur

Yıl 1997… Aylardan Ağustos… Serin bir akşam vakti bir arkadaş evimizin önüne gelerek bir türkü tutturdu:
“Burası Muş’tur, yolu yokuştur/Giden gelmiyor acep ne iştir?”
Baktım, elinde bir de sarı zarf… Öğretmen atamalarını bekliyorduk o günlerde… İçim cızz etti…
-Şehirden mi geliyorsun?
-Evet.
-O zarfta atama emri mi var?
-Evet.
-Muş mu çıkmış bana?
-Nereden bildin?
Sustum… Bilmeyen için bilinmedik bir yer elbette suskunluk gerektiriyordu… Ben öğretmen, eşim ise ebe idi…
Manisa ili Demirci ilçesinin en ücra köyü olan ve merkeze 67 kilometre, Gördes ilçesine 17 kilometre uzaklıkta bir köyde görev yapıyorduk. Ayda bir şehre gidebiliyor, alışverişleri topluca yapmaya çalışıyorduk.
Köyümüz, milletvekili çıkarmış bir köy olmasına rağmen elektriği yoktu. Yolu ise çok eski ve harabe idi. Ama köylümüz çok cana yakın, dürüst, sıcakkanlı insanlardı.
Biz de kendimizi eşimle birlikte bu köyün hizmetine adamıştık… Eğitim ve sağlık yönünden var gücümüzle çalışıyorduk. Onlar da bizleri bağrına basmıştı.
Biri bir yaşında diğeri iki aylık iki çocuğumuz vardı. Kendi çocukları gibi bakıyorlardı. Nur içinde yatsınlar rahmetli Cemil Amca, Güllü Anne, Hüseyin Amca, Ali Osman Dayı, Ayşe Teyzeler, Süleyman Dayılar bunlardan sadece birkaçıydı…
Tayinimiz çıktığına göre ayrılacaktık bu insanlardan. Birbirimize sarılarak ağlaştık… Kuyucak Karapınar köyüne son kez meşhur Karapınar suyundan içerek veda ettik…
Henüz dört yıllık öğretmendim… Eşim de üç yıllık ebe memur idi… Benim atamam Muş’a gerçekleşmişti… Ne var ki eşimin ataması çıkmamıştı… Bu kez biz dedik ki:
-Gönüllü olarak eşimin tayinini de Muş’a istiyoruz.
Bunun üzerine Batı’nın Doğusundan güzel yurdumuzun Doğusu’na buruk bir sevinçle göreve niyetlendik. O dönemlerde ebe olsun polis olsun asker olsun herkes gözünü kırpmadan görev yerine seğirtirdi…
Salihli Otogarından Muş’a bilet bulamadık. Çünkü İzmir’den Muş istikametine günde sadece bir otobüs kalkıyordu. Onda da yer bulmak zordu… Bir gün sonraya bir koltuk ancak bulabildik.
O koltuk da eşim içindi. Biri bir yaşında diğeri iki aylık çocuğumuzla oturacaktı. O kucağında iki çocukla, ben ise ayakta yolculuk edecektim. İzmir’den Muş’a tam 32 saatte gidiliyordu. Ve bu yolu böyle gidecektik…
Dile kolaydı ama o yılların mecburiyeti böyleydi… Bir akşamüzeri Muş’a sağ salim indik. Ama ayaklarıma kara sular inmişti… Eşim kim bilir ne haldeydi? Ama hiçbirini düşünmüyorduk… Biz burada göreve başlayana kadar nereye gidecek nerede kalacaktık? Kucağımızda iki çocukla garajdan ayrıldık… Devamı yarın

Comments are closed.