FİLİSTİNLİ ÂLİM Şerefüddîn Mûsâ Haccâvî

Şerefüddîn Mûsâ Haccâvî hazretleri Hanbelî fıkıh âlimidir. 895 (m. 1490)’da Filistin’in Nablus şehrinin Hacce köyünde doğdu. Zamanın büyük fıkıh âlimlerinden ilim tahsil etti. Emeviyye Camiinde ve bazı medreselerde ders verirdi. “Zamanın Müftîsi” kabul edilirdi. 968 (m. 1560)’da Şam’da vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimlerinden çoğu, kabirdekilerden yardım görüldüğünü bildirdiler. Keşf sahibi olan evliyâ da, bunu söz birliği ile bildirdiler. Hattâ, bunlardan çoğu, ruhlardan feyiz alarak olgunlaştıklarını haber vermişlerdir. Böyle olgunlaşıp, yetişenlere üveysî denilmiştir. Abdülhakîm-i Siyâlkûti hazretleri buyuruyor ki: “Ölü, yardım yapamaz diyenlerin, ne demek istediklerini anlayamıyorum. Duâ eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duâsının kabul olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vâsıta yapmaktadır. Yâ Rabbî! Kendisine bol bol ihsânda bulunduğun bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver demektedir. Yahut, Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek; “Ey Allahın velîsi! Bana şefaat et! Benim için duâ et! Allahü teâlânın, dileğimi ihsân etmesi için vesile, vâsıta ol!” demektedir. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, yalnız vesiledir, sebeptir. O da fânidir. Yok olacaktır. Hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa, gücü, kuvveti yoktur. Bu şekilde söylemek, böyle inanmak şirk olsaydı, Allahtan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de duâ istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden duâ istemek, bir şey istemek, dînimizde yasak edilmemiştir. Hattâ müstehab olduğu bildirilmiştir. Her zaman yapılmıştır. Buna inanmayanlar, öldükten sonra kerâmet kalmaz diyorlarsa, bu sözlerini ispat etmeleri lâzımdır. Evet, evliyânın bir kısmı öldükten sonra, âlem-i kudse yükseltilir. Huzûr-u ilâhîde her şeyi unuturlar. Dünyâdan ve dünyâda olanlardan haberleri olmaz. Duâları duymazlar. Bir şeye vâsıta, sebep olmazlar. Dünyada olan, diri olan evliyâ arasında da böyle meczuplar bulunur. Bir kimse, kerâmete inanmıyor ise, hiç ehemmiyeti yoktur. Sözlerini ispat edemez, Kur’ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve asırlarca görülen, bilinen olaylar, onu haksız çıkarmaktadır.

Comments are closed.