İnsanın en büyük düşmanı

İyi bir insan, kendine ve başkalarına zararı olmayan kimse demektir. Allahü teâlâ, insanların iyi olmalarını, herkesin râhat yaşamalarını istiyor. Buna kavuşmak için, insanlarda kalb, akıl ve nefis yaratmıştır. İnsanın bütün uzuvları kalbin emrindedir. Nefis, bedenin muhtâç olduğu şeyleri kalbe yaptırmak ister. Akıl da, faydalı ve zararlı şeyleri birbirlerinden ayırmakta, faydalı olanların yapılmasını kalbten istemektedir.
Allahü teâlâ, iyi işleri kötülerinden ayırmak için, dinleri gönderdi. Sağlam olan akıl, kalbin İslâmiyete uymasını emreder. Her kalb, İslâmiyete uygun hareket ederse, temiz olur, dünyâda hiç sıkıntı olmaz. Allahü teâlâ, dinleri insanlara sıkıntı vermek için değil, kalbleri temizlemek için gönderdi. Kalb, nefse uymaz, aklı dinleyip İslâmiyete uyarsa, bütün dünyâ râhata, huzûra kavuşur. Aklın vazîfesi, İslâmiyeti öğrenmek ve bunun her yere yayılması için çalışmaktır.

NEFSİ NE ZAYIFLATIR?
Kalb, hep nefse tatlı gelen şeyleri yaparsa, nefse tapmış olur. Allahü teâlâyı unutur. İslâmiyete uymak, kalbi ve bedeni kuvvetlendirir, nefsi ise zayıflatır. Kalbin hastalığına sebep, nefse uymasıdır. Nefis, Allahü teâlânın düşmanıdır ve Ona itâat etmek istemez. Nefis, kendine de düşmandır ve harâmları, kötü, zararlı şeyleri yaptırmaktan zevk alır. Bu zevklerine kavuşmak için, dinsiz, îmânsız olmak ister.
İnsanların bedenleri nâzik olduğu için, gıdâ, elbise ve mesken gibi lâzım olan ihtiyâç maddeleri çoktur. Bunları bulmak ve İslâmiyete uygun olarak kullanabilmek için, hâzırlamak çok güçtür. Bu işlerin kolay ve râhat yapılması için, insanlarda nefis denilen ayrı bir kuvvet yaratılmıştır. Hayvanlarda bu kuvvetin yaratılması için bir sebep yoktur. Nefis, bedene lâzım olan şeylerin yapılmasını ister. Bu şeyleri fazlası ile yapmak ona tatlı gelir. Nefsin isteklerine şehvet denir. Şehveti, akla danışmadan, ihtiyâçtan fazla yapması, kalbe ve bedene ve başkalarına zarar verir, günâh olur.
Nefis olmasaydı, insanın, yaşaması, üremesi zor olurdu. İnsan, kendisi için lâzım olan şeyleri kazanmakta, çalışmakta kusûr eder ve nefis ile cihâd sevâbından mahrûm kalırdı. Meleklerden dahâ üstün olmak yolu kapalı kalırdı. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Âhirette olacaklardan, sizin bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi, yemek için et bulamazdınız!)
Yani hayvanlar âhiretteki azâbların korkusundan dolayı, yemekten, içmekten kesilirler, bir deri, bir kemik kalırlardı. İnsanlarda nefis olmasaydı, hayvanlar gibi, korkudan, yiyemez, içemez, yaşayamazlardı. İnsanların yaşayabilmeleri, nefislerinin gafleti ve dünyâ lezzetlerine düşkün olması iledir.
Nefis, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Hem de, zehirli ilâç gibidir. Tabîbin, doktorun tavsiyesine göre kullanan, bundan fayda kazanır. Aşırı kullanan helâk olur. İslâmiyet, nefsin helâk edilmesini, yok edilmesini değil, terbiye edilmesini, ondan istifâde edilmesini emretmektedir. Nefis, Allahü teâlânın düşmanıdır. Hadîs-i kudsîde;
(Nefsine düşmanlık et! Çünkü, o benim düşmanımdır) buyuruldu.
Nefis, zevklerine kavuşmak için her kötülüğü yapmaktan çekinmez. İnsan haklarını, kanunları çiğner. Onun zevklerinin sonu yoktur. Nefsin taşkın zevkleri, insanı sefâlete, hastalıklara, âile fâcialarına, felâketlere sürüklemektedir.

GÂFİL VE CÂHİL KİMSELER!..
Netice olarak, bütün kötülükler, nefiste toplanmıştır. Nefis, hiç iyilik yapmak istemez, hep kötülük yapmak ister. Kendisine ve başkalarına zararlı olan şeyleri sever. İnsanın dünyâda ve âhirette saâdete kavuşması için, nefsine uymaması, onu zayıflatıp, zarar yapamayacak hâle düşürmesi lâzımdır. Nefsi zayıflatacak birinci ilâç, İslâmiyete uymaktır. Harâmların hepsi, dünyâ malına, mevkisine, zevklerine düşkün olmak, nefsin gıdâsıdır, onu besler, kuvvetlendirir. Nefis kuvvetlenince, bütün iyiliklerin, güzel ahlâkın, fennin ve medeniyyetin kaynağı olan İslâmiyete saldırır. Din ile, îmân ile, Allahü teâlânın emirleri ile alay eder. Herkesin kendisi gibi taşkın, şaşkın olmasını, haksızlık, kötülük, zulüm yapmasını ister. Kendisi gibi olanlara ilerici, kendine uymayanlara gerici der. İnsanın en büyük düşmanı, kendi nefsidir ve nefislerini beslemiş, azdırmış olan gâfil, câhil kimselerdir.

Comments are closed.