Niçin gittiniz?

Bir gün hazret-i Ebû Bekr (radıyallahü anh) Hazret-i Fahr-i âlem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizle birlikte oturuyorlardı.
Bir edebsiz geldi.
Ebû Bekr’e dil uzattı.
Yakışıksız sözler söyledi. Hakâretler etti.
Server-i âlem (aleyhisselâm) bir şey demez, tebessüm ederdi.
O edebsiz devam etti.
Giderek haddi aştı.
O vakit Hazret-i Ebû Bekr (radıyallahü anh) gadaba geldi.
Edebsize cevap verdi.
Birkaç söz söyledi.
Lâkin bu, Efendimize hoş gelmedi.
O yeri terk ettiler.
Hazreti Ebû Bekr şaşırdı.
Ne yapacağını bilemedi.
Peşinden koşturdu. Efendimize yetişip;
“Yâ Resûlallah! O hayâsız bana karşı edebsizlik ederken sükût buyurup bir şey söylemediniz. Ben cevap verince kalkıp gittiniz. Sebebi nedir” diye sordu.
Merak ediyordu.
Resûl-i Ekrem;
“Yâ Sıddîk! O hayâsız sana dil uzatmaya başlayınca, Hak teâlâ bir melek gönderdi. O edebsizi susturup kovacaktı. Ama sen gadaba gelip de cevap verince, o melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîsin olduğu yerde ben durmam” buyurdu.
Hazret-i Sıddîk üzüldü.
Ve çok özür diledi.
O gün karar aldı.
Ağzına taş koyardı.
Taş, yedi dirhemdi.
Devamlı ağzında tutardı.
Bir şey diyecek olsa, düşünür, tefekkür eder, hayırlı olduğunu anlarsa, ağzından taşı çıkarıp o sözü söylerdi.
Sonra yerine koyardı.
Yedi sene böyle yaptı.

Comments are closed.