Sudan bir hikâye…

Yıl 1992… İstanbul-Fatih’te oturuyorduk… Susuzluğun zirvesini yaşadığımız yıllardı… Evlerde musluklar akmaz haldeydi… Haftada bir gün mahallemize su verilirdi… O da birinci ikinci katlardaki evler tarafından alındığı için üst katlara su çıkma şansı pek yoktu…
Biz ikinci katta oturuyorduk. Ama bodrum yüksek olduğu için evimiz üçüncü katta gibiydi…
Su geldiği günün gündüzünde zaten bize su çıkamazdı… Herkes suyla temizliğini yapacak, bulaşık çamaşır yıkayacak, deposunu da dolduracak… Eh gece yarısına doğru alt katların muslukları kapandıkça su, üst katlara çıkmaya başlayacak…
Bizim dairemize de ancak saat 01:00 ile 03:00 arası gelirdi… Ama öyle tazyikli falan değil. Serçe parmağı kadar incecik bir şekilde nazlanarak akardı… Depo dolmadan kesilecek diye ödümüz kopardı.
Su nöbeti tutardık tıslayan çeşme başında…
-Su geldi, su geldi…
-Yaşasın… Çabuk hemen bidonları kovaları sırala…  Tas tencere ne varsa doldururduk… Çünkü bir daha bir hafta kesin yok… Bir hafta sonra da gelmeme riski var…
O bakımdan bizim semtte herkes evlerine su tankları almıştı… Su geldiğinde bu su tankı doldurur, hiç olmazsa ertesi haftaya kadar tanktaki su idareli bir biçimde kullanılırdı.
Ama gece musluklar açık olarak saat 03:00’e kadar beklediğimiz halde “tısss” diye bir ses geliyor başka bir şey gelmiyordu…  Eyvah şimdi bir hafta ne yapacağız?
Yarın gündüz işe gitmem lazım. Evde bir damla su yok… O yıllarda damacanalarda su satılma olayı da yaygın değil…
Dedim ki:
-Yarın sabah gider Draman yokuşunun başındaki sokak çeşmesinden iki bidon su doldurur gelirim.
-Ya orası da akmazsa?
-Canım orada hiç olmazsa sabahları akıyor… Ağzını hayra aç…
Saat 04:00 gibi artık sudan ümidi kesip yattık… Ertesi sabah yorgun ve uykusuz bir halde elimde iki bidonla evden çıktım… Draman yokuşuna doğru ilerliyorum…
Sokağın başına geldiğimde kadın kız çocuk bidonlarla elli altmış kişilik kuyruğu görünce ümitlendim. “Galiba tamam… Su akıyor…”
Kuyruğun sonuna yaklaşıp sordum:
-Su akıyor değil mi?
-Akmıyor kardeş… Gelecek diye bekliyoruz…  Çünkü bugün su gelme günü de…
Uff ki ne uf… Sırada var elli altmış kişi… Su gelse bile bana iki saatten önce sıra gelmez… Ben ise kesinlikle mesaiye gitmem lazım. Kaldı ki su zaten yok… İhtimalle olmaz… Tamam da evde de su yok… Allah’ım ne yapsam ne etsem…
Malta çarşısının girişinde bir sokak çeşmesi vardı… Aklıma orası geldi… Devamı yarın

Comments are closed.