Tedbir, takdir ve spiral

Sual: (Doğum kontrolü için Spiral kullanılsa da, Allah dilerse çocuk verir. O dilemezse tedbir fayda vermez. Alınyazısı da değişmez. O hâlde spiral kullanmak dine aykırıdır) deniyor. Tedbir almak dine aykırı mıdır?
CEVAP
Yukarıdaki dört cümlenin ilk üçü doğrudur. Hüküm olan dördüncü cümle yanlıştır. Alınyazısı elbette değişmez.

Bir kimsenin Cennete veya Cehenneme gideceği takdir edilmiştir. Eğer bir kimse, (Ben cennetliksem de, cehennemliksem de ibadete gerek yok. Nasıl olsa gideceğim yer kesindir) diyerek, inanmaz ve ibadet etmezse, o kişi Cehenneme gider.

İnsan, Cennete veya Cehenneme gideceğini bilemez. Ama Allah’a iman eder, Müslümanlığa uyarsa ve imanlı ölürse, Cennete gider.

Çocuğu veren de, vermeyen de Allahü teâlâdır. Evlenmeyene Allahü teâlâ çocuk vermez. Her evlenene de vermez. Çocuk olması için sebebe yapışmak şarttır. Birinci şart evlenmektir.

Çocuk olmaması için evlenmeyen kimse tedbir almış olur. Çocuk istemeyen evli kimse, çocuk olmaya mâni olan tedbirleri alması gerekir. Tedbir almak takdiri değiştirmez, ama tedbir almak da dinin emridir.

İlacın etki kuvvetini de, Allahü teâlâ yaratır. İlaçsız da şifa verebilir. Ancak ilaçla şifa vermek âdetidir. Onun için Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Ey Allah’ın kulları, ilaç kullanın!) buyurdu. Musa aleyhisselam hastalanınca, (İlaç istemem, Allahü teâlâ şifasını verir) dedi. Hastalık uzayıp ağırlaştı. Tekrar, (Bu hastalığın ilacı tecrübe edilmiştir, şifalı olduğu meşhurdur, ilacı kullanırsanız az zamanda iyileşirsiniz) dedilerse de, (Hayır, ilaç istemem) dedi ve hastalığı arttı. O zaman (İlaç kullanmazsan, şifa ihsan etmem) diye vahiy geldi. İlacı alıp iyileşti. Ama sebebini merak etti. (Ya Rabbî, hastalıklara şifa veren sensin, niye ben ilaçla şifa buldum?) diye arz edince, Allahü teâlâ, (Sen tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi mi değiştirmek istiyorsun? İlaçlara, faydalı tesirleri kim verdi? Elbette ben yaratıyorum) buyurdu. (K. Saadet)

Allahü teâlâ, ilaçları hastalıkları gidermeye sebep yapmıştır. Bütün sebepleri yaratan, bunlara tesir kuvveti veren, Allahü teâlâdır.

Allahü teâlânın 99 isminden biri Rezzak‘tır, her varlığın rızkını vericidir. Allahü teâlâ, (Herkesin rızkı bana aittir) buyuruyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Her canlının rızkı, Allah’a aittir.) [Hud 6]

Allahü teâlâ, herkesin rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. Her insanın rızkı bellidir. Rızık hiç değişmez, azalıp çoğalmaz. Rızkı az veya çok veren Allah’tır. Bir âyet-i kerime meali şöyle:
(Rabbin, rızkı dilediğine bol verir, dilediğininkini daraltır.) [İsra 30]

Allahü teâlânın rızkımızı muhakkak verdiği âyet-i kerimeyle sabit iken, niye bir işte çalışıyoruz? Niye çiftçilik yapıyoruz? Çalışmasak da rızkımız gelir, ama çalışmak, rızık için tedbir almak dinin emridir. İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Çalışıp kazanmak her Müslümana farzdır.) [Taberani]

(Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak cihaddır.) [İ. Asakir]

Sabah erken işine giden bir genci, Eshab-ı kiramdan uygun görmeyenler oldu. Orada bulunan Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Öyle söylemeyin! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir.) [Taberani]

Sadece rızık değil, her işi yaratan, hasta eden de Allah’tır. Ama hasta olmamak için tedbir almak dinimizin emridir. Biz tedbir alsak da takdir yerini bulur. Biz takdiri değiştirmek için değil, takdire uymak, dinin emrine yapışmak için tedbir alıyoruz. Çocuk olması veya olmaması için tedbir almak da böyledir. Tedbir almayı dine aykırı sanmak çok yanlıştır. Dinini bilmemekten kaynaklanır.

Vebadan kaçılır mı?
Sual:
İmam-ı Rabbanî hazretleri, veba olan yerden kaçmanın uygun olmadığını söylüyor. Bu, dinimizin ruhuna aykırı değil midir? Dinimiz, tedbiri emretmiyor mu?
CEVAP
Sual, dine, edebe uygun olmalıdır. Böyle bir sual sormak Resulullah’ın vârisleri olan âlimlere hakaret olur. İmam-ı Rabbanî hazretleri gibi, ikinci bin yılın müceddidi olan, büyük bir âlim ve evliya zatın bir sözü için, (Dinimizin ruhuna aykırı değil mi?) denir mi? Dinin ruhu denilen şey ne ise, onu İmam-ı Rabbanî hazretleri bilmiyorsa, biz nereden bileceğiz ki?

İmam-ı Gazalî hazretleri buyuruyor ki:
Halife Hazret-i Ömer, bir kafileyle Şam’a gidiyordu. Şam’da veba hastalığı olduğunu işittiler. Kimi, (Şam’a girmeyelim) dedi. Kimi de, (Allahü teâlânın kaderinden kaçmayalım) dedi. Halife de, (Allahü teâlânın kaderinden, yine Onun kaderine kaçalım, şehre girmeyelim) buyurdu. Abdurrahman bin Avf da dedi ki: Ben Resulullah’tan işittim, şöyle buyurmuştu:
(Veba olduğunu işittiğiniz yere gitmeyin! Siz bir yerde iken orada veba meydana çıkarsa, oradan çıkmayın!) [Buhari, Müslim, Taberani]

Halife Hazret-i Ömer de, (Elhamdülillah, benim sözüm, hadis-i şerife uygun oldu) diyerek, Şam’a girmediler. Veba bulunan yerden dışarı çıkmanın yasak edilmesine sebep, sağlam olanlar çıkınca, hastalara bakacak kimse kalmaz, helâk olurlar. Veba bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalık, [veba basilleri], herkesin içine yerleşince, kaçanlar, [hastalığı başka yerlere götürüp bulaştırmış olurlar ve kendileri de] hastalıktan kurtulamazlar. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Veba hastalığı bulunan yerden kaçmak, savaşta kâfir karşısından kaçmak gibi, büyük günahtır.) [Taberani] (İhya)

İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Veba olan yerde, ölümden kaçıp da kurtulanlara yazıklar olsun! Kaçmayıp da ölenlere müjdeler olsun! Bunlar şehit sevabına kavuşurlar. Vebadan ölen savaşta ölen şehit gibidir. Ona sual sorulmaz. (1/299)

Comments are closed.