Vesile ederek yardım istemek

İstigâse; birini vesîle ederek, başkasından yardım istemek demektir. Yardımı istenen, vesîle yapılandan dahâ yüksektir. Müslümânlar, Resûlullah efendimizle veyâ evliyâ ile istigâse yani bunları vesile ederek yardım isterken, böyle düşünür ve inanırlar, kalblerine başka şey gelmez. 
İstigâse olunan yani yardım istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Peygamberler, yardımı istenen ile, yardım isteyen arasında vâsıtadır, vesîledir. Yaratan, yardım eden, yalnız Allahü teâlâdır. Yardıma sebep, vesîle olan ise, Peygamberlerdir. Hadîs-i şerîfte;
(Kıyâmet günü, önce Âdem ile, sonra Mûsâ ile ve sonra Muhammed aleyhimüsselâm ile istigâse ederler) buyuruldu. 
Resûlullah efendimiz ile tevessül etmek, Onu vesile etmek demek, Onun duâ etmesini istemek demektir. Çünkü O, kabrinde diridir, isteyenin istediğini anlar.

İBNİ TEYMİYYE İNKÂR ETTİ!
İbni Hacer hazretleri, Cevher-ül-munzam kitâbında buyuruyor ki:
“İbni Teymiyye’nin hurâfelerinden biri, Resûlullah efendimiz ile istigâse, tevessül olunmasını inkârıdır. Ondan önce hiçbir İslâm âlimi böyle söylemedi. Ehl-i sünnet âlimleri bildiriyorlar ki: Resûlullah efendimiz ile her zamân tevessül etmek, Onu vesile etmek çok iyidir. Yaratılmadan önce ve yaratıldıktan sonra, dünyâda da, âhirette de, Onunla tevessül olunur. Yaratılmadan önce Onunla tevessül olunacağını gösteren şeylerden biri, Peygamberlerin ve ümmetlerindeki velîlerin Onunla tevessül etmiş olduklarıdır.” 
Hadîs âlimlerinden Hâkim-i Nişâpûrî’nin bildirdiği hadîs-i şerîfte;
(Âdem aleyhisselâm hatâ edince, “Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâm hakkı için beni af ve mağfiret et” dedi. Allahü teâlâ da, “Muhammed aleyhisselâmı dahâ yaratmış değilim. Sen Onu nasıl tanıdın” buyurdu. O da, “Yâ Rabbî! Beni yaratıp rûh verdiğin zamân, başımı kaldırdım. Arş’ın kenârlarında, ‘lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah’ yazılmış gördüm. Kullarının içinde en çok sevdiğinin ismini, kendi isminin yanına koymuş olduğundan anladım” dedi. Allahü teâlâ da, “Yâ Âdem! Doğru söyledin. Kullarım arasında en çok sevdiğim Odur. Onun hakkı için benden af dileyince, seni hemen affettim. Muhammed aleyhisselâm olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu) buyurulmuştur. 
Muhammed aleyhisselâmın hakkı demek, Allahü teâlânın Onu çok sevmesi, Ona çok kıymet vermesi, Onun başka kullar üzerinde olan hakkı yâhut da, Allahü teâlânın Ona ihsân ederek, Onun için kendi üzerinde tanıdığı hak demektir. 
Allahü teâlânın, Resûlüne olan ikrâmlarından, ihsânlarından biri de şudur ki, Onun hakkı, Onun yüksek derecesi için yapılan duâları kabûl buyurur. Buna inanmayanın bu ni’metten mahrûm kalması, kendisi için en büyük zarardır. Resûlullah efendimiz ile, hayâtta olduğu zamân da tevessül edilmiştir. İmâm-ı Nesâî ve İmâm-ı Tirmizî hazretleri bildiriyorlar ki:

GÖZLERİ AÇILAN ÂMÂ
“Resûlullah efendimizin yanına bir âmâ geldi. Gözlerinin açılması için duâ etmesini diledi. Resûlullah efendimiz ona;
(İstersen duâ edeyim, istersen sabret. Sabretmek, senin için dahâ iyi olur) buyurdu. 
-Duâ etmeni istiyorum. Beni güdecek kimsem yoktur. Çok sıkılıyorum, deyince;
(İyi bir abdest al! Sonra bu duâyı oku!) buyurdu. Duânın anlamı; (Yâ Rabbî! İnsanlara rahmet olarak gönderdiğin sevgili Peygamberin ile sana teveccüh ediyorum. Senden istiyorum! Yâ Muhammed aleyhisselâm! Dileğimin hâsıl olması için Rabbime senin ile teveccüh ediyorum. Allahım! Onu bana şefâatçi eyle!)dir.” 
İmâm-ı Beyhekî hazretleri; “Ayrıca, kalktı, görerek gitti de” buyurmaktadır. 
Bu duâyı okumayı, o kimseye Resûlullah efendimiz öğretti. Kendisi duâ buyurmadı. Onun teveccüh eylemesini, yalvarmasını, Resûlullah efendimiz ile istigâse etmesini, dilediğinin böyle hâsıl olmasını arzû buyurdu. 
Netice olarak, Resûlullah efendimiz hayâtta iken de, vefâtından sonra da kendisi ile istigâse olunur yani Onun vasıtası ile Allahü teâlâdan yardım istenirdi. Selef-i sâlihîn, Resûlullah efendimizin vefâtından sonra da, bu duâyı çok okumuş ve bununla murâdlarına kavuşmuşlardır.

 

Comments are closed.