Yağmur ümidiyle tekrar çıktılar.

(Dünden devam)
Âd kavminin reisi Halecân azâb-ı ilâhî olan kasırgadan kaçıyor, bir taraftan da; “Bu rüzgâr beni dize getirmeseydi, ben onu dize getirirdim” diyordu.
Ortalık biraz sâkinleşti.
Yağmur ümidiyle tekrar çıktılar.
Hûd Nebî onları gördü.
Kendi kendine;
“Herhâlde uslandılar, îmân etmeye geliyorlar” diye düşündü.
Ama öyle olmadı.
İnada devam ettiler.
Îmân etmediler.
Ailelerini muhkem kalelere ve yer altındaki sığınaklara bırakarak, azâb bulutu ile, vazifeli meleklere karşı (güyâ) harbetmek için ok ve silâhlarını aldılar. Azab ile vazifeli melekler, Allahü teâlânın emrini bekliyorlardı.
Onlar geldiler.
Hazret-i Hûd’a;
“Ey Hûd! Melekler bize güç yetiremez” dediler.
Derken bir rüzgar esti.
Gittikçe şiddetlendi.
Ağaçları köklerinden söküp, havaya fırlatıyor, develeri ve insanları havaya kaldırıp şiddetle yere çarpıyordu.
Bunu gördüler.
Koşuşarak kayalardan yonttukları muhkem evlerine girip kapılarını kilitlediler.
Ama nâfile.
Rüzgâr ne ev dinliyordu.
Ne ağaç, ne de kaya.
Kayaları yontarak yaptıkları o muazzam evlerini, içindeki insanlarla birlikte söküp göklere çıkarıyor ve şiddetle yere çarpıyordu.
Sonra kum tepelerini aldı.
Üzerlerine yığdı. (devamı yarın)

Comments are closed.