Yedi bin mürşid-i kâmil yetiştirdi!..

Büyük velî Muhammed Masum Faruki hazretleri, İmam-ı Rabbani hazretlerinin üçüncü oğludur. Silsile-i aliyyenin yirmi dördüncüsüdür. 1599 (h. 1007) senesinde Hindistan’ın Serhend şehrinde doğdu. 1668 (h. 1079) senesinde vefat etti. Lakabı “Urvet-ül-vüskâ”dır. Yani “sağlam ip, kendisine uyulan büyük âlim” demektir…
Bu mübarek zat, zikir ve murakabe yolunu babası İmam-ı Rabbani hazretlerinden aldı. Babası ona, “İlim tahsilini çabuk bitir ki, seninle büyük işlerimiz var” buyururdu. 14 yaşında iken, “Kendimde bir nur görüyorum ki, bütün âlem güneş gibi ondan aydınlanmaktadır” diye arz edince, babası, “Sen zamanın kutbu olursun” müjdesini verdi…
16 yaşında iken, bütün ilimlerin tahsilini bitirip tasavvufa yönelen Muhammed Masum hazretleri, babasının verdiği müjdelere kavuştu. Öyle yetişti ki, onun bereketi ve feyizleri bütün âleme yayıldı. 900 bin kişi ona talebe olmuş, talebelerinden 140 bini evliyalık mertebelerine kavuşmuş, 7 bini de mürşid-i kâmil olmuştur…
Talebelerinden olan Muhammed Hanif-i Kâbili, hocasından icazet alarak memleketi olan Kâbil’e dönmüştü. Halkı irşada başladı. Onu da kıskananlar oldu. Bir grup insan, ona gelip, “Bir keramet görmedikçe, sizin büyüklüğünüze inanmayız. Biz bir ziyafet hazırlıyoruz. Üstadınızı davet ediyoruz. Bugün yemek vaktinde Serhend’den Kâbil’e gelmesini bekliyoruz. Eğer gelirse, hepimiz senin taleben oluruz” diye ilave ettiler. Serhend’den, Kâbil’e bir ayda gelinemezdi. Hâce Muhammed Hanif, hocasına olan bağlılığının çokluğundan bunu kabul edip, “Peki, siz yemekleri hazırlayın” dedi.
Oradakiler alaylı bir şekilde yemekleri hazırlamaya başladılar. Vakit gelince “Yatsı vakti oldu. Artık yemek yiyelim” dediler. Hâce, “Yemeği getirin, üstadım bu saatlerde yemek yer” buyurdu. Oradakiler, yemekleri getirirken, Muhammed Masum hazretleri altı oğlu ile birlikte evin kapısından içeri girdi. Kendisine hazırlanan yere oturdu. Oradakiler bu hâli görünce, hayrete düşüp özür dilemek zorunda kaldılar. Muhammed Masum hazretleri “Yalnız Muhammed Hanif’in hatırı için geldim. Yoksa maksadım, sizin ikna olmanız değildir. Evliyadan keramet istenmez” buyurdu. Hep beraber yemeğe başladılar. Oradakiler, sohbetin bereketiyle kalblerindeki zulmetten kurtuldular. Onu sevenler arasına girip, saadete erdiler…

Comments are closed.