Ömer bin Abdülazîz hazretleri, bir gün yolda bir sarhoş gördü. Yakalayıp tam cezâ verecekti ki, sarhoş hakaret etti kendisine.
O anda vazgeçti cezâ vermekten.
Ve serbest bıraktı adamı.
Hâdiseyi görenler;
– Ona cezâ verecektiniz. Size hakaret edince vazgeçtiniz. Hikmeti nedir efendim? dediler.
Cevaben;
– Onu, içki içtiği için, yâni dînimiz için cezâlandıracaktım. Ama bana hakaret edince öfkelendim. Önceki hâlis niyetime nefsim karışır diye korktum. Onun için salıverdim, buyurdu.
***
Ömer bin Abdülazîz hazretleri, yalnız insanlara değil, hayvanlara bile çok merhametliydi. Bir katırı vardı. Onu çalıştırıp, kârıyla geçimini sağlıyordu. Katırı çalıştıran hizmetçisi, bir akşam normalden fazla para getirmişti.
– Bugün neden fazla para getirdin? dediğinde;
– İşe erken gidip, geç döndüm, dedi.
Halife hazretleri;
– Hayvanı çok yormuşsun, bunu telâfi için üç gün dinlendir, buyurdu.
***
Bir gün de gencin biri;
– Bu dinde en kıymetli şey nedir efendim? diye sordu bu zâta.
– İstikâmet’tir, buyurdu.
– İstikâmet nedir efendim? dediğinde;
– İstikâmet, doğru yolda yürümekte sebat etmek ve hiç tâviz vermemektir, buyurdu. Nitekim Hud sûresinde meâlen; “Ey Habîbim, emr olunduğun istikâmet üzere ol!” buyuruluyor ki, bu âyet-i kerîme gelince, Efendimizin aleyhisselâm mübarek sakalına ak düştü o gece.