Allah dostlarından Zeynel Arab Efendi’yi, bir sevdiği yemeğe dâvet etti.
İki piliçleri vardı, birini kesip kızarttırdı hanımına. Ancak hanımı pek memnun olmadı bu işten. Zîrâ bilmezdi Allah adamlarının kıymetini.
O kişi bu zâtı başka gün de dâvet ettiğinde, hemen öbür pilici kesip;
– Hanım şunu kızart! dedi yine.
Kadının yüzü ekşidi:
– Canım piliç şart mı, bugün de çorba içsin! deyiverdi.
Adam sinirlendi:
– Hayır, dediğimi yapacaksın!
– Peki peki kızma hemen, dedi.
Ve istemeyerek kızarttı pilici.
Adam kızarmış pilici sofraya getirip;
– Buyurun efendim, dedi.
Lâkin O, el uzatmadı pilice.
Adam üzülerek sordu:
– Efendim neden yemezsiniz?
Büyük zat mânâlı mânâlı bakıp;
– Canım piliç şart mı, bu gün de çorba içeriz, buyurdu.
Hanım duydu bunu içeriden. Alacağını almıştı. Artık sevgi ve saygı duydu bu Allah dostu’na. Öyle ki, geçti kocasını.
***
Bir gün de bir sevdiği;
– Efendim çok sıkıntılarım var, ne yapayım? diye sorunca;
– Çok istiğfâr oku! buyurdu.
Adam okuyup, kurtuldu sıkıntıdan.
Başka gün de bir genç gelip;
– Efendim işlerimde muvaffak olamıyorum, diye dert yandı.
Büyük velî ona da;
– Öyleyse tövbe et! buyurdu.
O da tövbe edip muvaffak oldu işlerinde.
Biri de çocuğumuz olmuyor, dedi.
Cevap aynıydı:
– Öyleyse çok istiğfâr eyle!
Adamcağız devamlı istiğfâr okudu.
O sene çocukları oldu. Hem de ikiz.