Ömer bin Abdülazîz hazretleri vefat edince, akrabası taziye için hanımına geldiler. Sabır tavsiye edip;
– Bize zevcin Ömer’in fazîletlerinden biraz bahseder misin, dediler.
Şöyle anlattı:
– O, gece gündüz ibâdet yapıyor, Allahü teâlâdan çok korkuyordu. Bir ömrünü kulların hizmetine vakfetmişti. Allahü teâlâdan hayâ eder, O’nun korkusundan her gece ağlardı.
Öyle ki, iki gözü şişerdi ağlamaktan. Sonra bir Âh! eder ve bayılıp düşerdi.
Şöyle devam etti:
– Bir gece yine iki rekât namaz kılıp, elleri çenesinde tefekküre daldı. Gözyaşları sel olup aktı. Fecir sökene kadar ağladı.
Kendisine;
– Ne oldu ki bu gece çok ağlıyorsun? diye sordum.
Cevaben;
– Bu milletin zenginine fakirine sultânlık yapıyorum. Şu memleketin dört bir yanında yaşayan nice dertli, kederli ve nice bîçâre insanların hesapları hep bana sorulacak, dedi.
Ve ekledi:
– İşte ey hanım, bu hesabın altından kalkamazsam hâlim nice olur diye düşünüp, kederimden ağlıyorum.
***
Bir gün de sevdiği insanlara;
– Müslüman, Sevgili Peygamberimizi aleyhisselâm canından bile çok sever, buyurdu.
– Keşke biz de öyle olabilsek, dediler.
– Evet, bu çok mühim, buyurdu.
Ve şunları söyledi:
– Eshâb-ı kirâm Efendilerimiz aleyhimürrıdvan hepsi böyleydi. Sevgili Peygamberimizi canlarından, mallarından, evlâtlarından daha çok sever, harplerde Onun bir işaretiyle seve seve ölüme atılırlardı.