Fikirli Sinan Efendi hâlis Allah dostuydu. Kendi fakir ise de zengindi gönlü. Rabbinden isterdi her ihtiyacını.
Bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu ki, mağrur bir zengin girdi içeri. Bilmiyordu bu zâtın büyüklüğünü. Altın dolu bir keseyi kibirle uzatıp;
– Al şunu da ihtiyacına kullan! dedi.
Büyük velî, elini sürmedi keseye.
Ve gayet sert olarak;
– Kaldır şu çakıl taşlarını önümden! buyurdu.
Mağrur zengin diklendi:
– Ne taşı be, altın bunlar, altın!
Cevap vermeyip, sohbetine devam etti mübarek. Adam uzanıp aldı keseyi. İçine bakınca donakaldı.
Zîrâ kese, çakıl taşlarıyla doluydu gerçekten. Gözlerine inanamadı. Tekrar baktı. Evet, çakıl taşları vardı kesede. Adamda kibir mibir kalmamıştı.
Eğilip sarıldı ellerine.
– Hatâ ettim affedin, dedi.
Ve bir daha ayrılmadı yanından.
***
Bir gün de bir genç gelip;
– Efendim, en zor iş nedir? diye sordu.
Büyük zat cevaben;
– İnsanlara din öğretmektir. Çünkü niyetinde az bir dünyalık olsa, sözleri zehir olur, buyurdu.
Delikanlı sordu yine:
– Peki en hayırlı iş nedir efendim?
Cevap aynıydı:
– İnsanlara din öğretmektir. Çünkü bu iş, Peygamberlerin aleyhimüsselâm vazifesidir.
***
Bir gün de bâzı sevdiklerine;
– Şu insan ne ahmaktır, buyurdu.
– Neden efendim? dediler.
– Allah varken kuldan isteyen, ahmak değil de nedir? buyurdu.