Resûlullah efendimize, “Mü’min korkak olabilir mi?” dediler. “Evet olabilir” buyurdu. “Mü’min cimri olabilir mi?” dediler. Yine “Evet olabilir” buyurdu. “Mü’min yalan konuşabilir mi?” dediler. Bu soruya; “Hayır” buyurarak; bir Müslümandan şartlar ve mizac gereği olarak elinde olmadan, istemeyerek bazı olumsuzlukların sadır olabileceği fakat yalanın hiçbir zaman sadır olamayacağını kesin bir dille ifade buyurdular.
Yalan söylemek, pek bayağı ve en aşağı bir iştir. Dünyada zilleti gerektiren şeylerin en büyüğüdür. Âhirette ise zelîl ve rüsvây olmayı îcâb ettiren pek fenâ bir şeydir.
Yalan, münâfıklığın en büyük alâmetlerindendir. Ahlâkın düşüklüğünü gösteren kuvvetli bir delîldir. Yalancıya hiçbir zaman güvenilmez. Yalancı, konuştuğu zaman doğru konuşmaz. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
“Münafığın alâmetleri üçtür. Konuştuğunda yalan söyler. Bir va’dde bulunduğu zaman va’dinde durmaz, kendisine bir şey emânet edildiğinde hıyânet eder.”
Hikmet sahibi büyük zâtlar, “Dilsiz olmak, yalan söylemekten iyidir” demişlerdir.
Ahnef bin Kays buyurdu ki: “Akıllı ve şerefli bir mü’min yalan söylemez. Gıybet ve hıyânet etmez.”
Hazreti Ömer buyurdu ki: “Hiçbir kimse, mizah yaparken yalan söylemeyi terk etmedikçe îmânın hakîkatine kavuşamaz.”
Buhterî; “Ne ciddi ne de şaka hâlinde yalan söylemek insana yakışmaz” buyurdu.
Büyüklerden birisi buyurdu ki: “Sultan, yalancı birine bir iş verirse, bu kimsenin zararı sultânın idâresine tesîr eder.”
Lokman Hakîm oğluna nasihatinde; “Ey oğul! Kim yalan konuşursa, onun kıymeti gider” buyurdu.
Meymûn bin Mihrân buyurdu ki: “Akıllı kimse, yalancı kimsenin sevgisine aldanmasın. Onun va’dine güvenmesin. Yalancılıkla tanınmış birisinden doğru konuşmasını beklemek mümkün değildir.”
Yalan, güzelliğin ayıbı, lekesi, noksanı ve iyi ahlâkın âfetidir. Hıyânetin delîlidir. Yalan, çok kötü bir huydur. Doğru sözü az olanın, arkadaşı da az olur.