İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki: “Ey Müslüman, kendine bir bak ve iyice düşün. Acaba idaresi, terbiye ve bakımı sana ait olanların hukukunu bihakkın yerine getirebiliyor musun? Sana emânet olan göz, kulak, el, ayak gibi âzânı Allah’ın razı olacağı işlerde kulanıp günahlardan uzak tutmak suretiyle haklarına riayet edebilmiş misin? Yoksa nefsine aldanmış mısın? Bil ki her bekçi ve muhafız, kendisine emanet edilen şeylerden mes’uldür.”
Günün birinde Ebul-Âliye hazretleri, Harun Reşîd’in yanına gitmişti. Ona şu nasihatte bulundu: “Ey Harun, sakın mazlum ahı alma. Çünkü Allah, mazlumun duâsını reddetmez. İsterse o mazlum günahkârın biri olsun.”
Malik bin Dinar buyurdu ki: “Bir milleti idare etme sorumluluğunu üzerine alan kimse, gittikçe şişmanlayıp enine boyuna genişliyorsa, bu hal onun, halkına ve Rabbine karşı vazifesini tam olarak yerine getirmeyişinin bir alâmeti olarak kabul edilebilir.”
Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
“Kul Müslüman kardeşine yardım ettiği müddetçe, Allahü teâlâ o kuluna yardım eder.”
“Âlimler ve hikmet sahipleri ile oturup kalk. Kötülük ve günah işleyen kimselerden uzak kal.”
“Ey insanlar! En doğru söz, Allahü teâlânın kelâmıdır. En güvenilir tutunulacak şey, takvâdır. En hayırlı yol, Muhammed’in (aleyhisselâm) yoludur. En şerefli söz, Allahü teâlâyı anmaktır, işlerin en hayırlısı azîmetlerdir. İşlerin en kötüsü, dinde sonradan meydana çıkarılan ve dinden olmayan bid’atlerdir. En güzel yol, Peygamberlerin yoludur. En güzel ölüm, şehidlerin ölümüdür. En kötü dalâlet, hidâyete kavuştuktan sonraki dalâlettir. En hayırlı amel, faydalı olandır. En kötü körlük, kalb körlüğüdür. Veren el, alan elden hayırlıdır. Az ve yeterli olan şey, çok fakat Allahü teâlâyı unutturan şeyden hayırlıdır. En kötü pişmanlık, kıyâmet günündeki pişmanlıktır. Hikmetin başı, Allahü teâlâdan korkmaktır. En hayırlı zenginlik, gönül zenginliğidir. En kötü rivâyet, yalanı rivâyet etmektir.”