Kârını zararını bilmeyenler!..

Akıllı insan hesabını hep kâr üzerine yapar. Zarar üzerine hesap yapanın aklından şüphe edilir. Zamanımızda, dünyaya yönelme eğiliminde hızlı bir artış görülmektedir. İnsanların büyük bir çoğunluğu manayı bir tarafa bırakıp, madde için yani dünyalık şeyler için yaşamakta ve bu uğurda ölmektedir. Manayı, mane-viyatı bir tarafa bırakamayanların da, bunlarla ilgileri şekli, sathi boyutta kalmaktadır. Çok kimse, dünya menfaatlerini ele geçirmek için, çok ince düşünüyor, çalışıyor ve didiniyorlar da, sonsuz bir saâdet ve felâket karşısında bulunduklarına önem vermiyorlar; yarına çıkacakları garantisi olmamasına rağmen 15-20 sene sonrasının planlarını yapıyorlar. Bu, akıllıca bir iş değildir çünkü kârlı bir yatırım değildir. 
Akıllı insan ahiret yatırımına öncelik verir. Dünya işlerinde tevekkül emir edildi. Ahiret işlerinde emir edilmedi. Ahiret işlerinde tevekkül olmaz. Bunlarda çalışmak emrolundu. Burada, Allahü tealanın azabından korkmak ve merhametinden ümitli olmak lazımdır. İslamiyete uymamız, yani emredilenleri yapmamız ve yasak edilenlerden sakınmamız vazifemizdir. (Tevekkül) budur ve kulluk böyle olur.

SAYGIDA KUSUR ETMEMELİ…
Hal böyle iken, tersine ahiret işlerinde tevekkül ediliyor, dünya işlerinde tevekkül edilmiyor. Mesela, günümüz insanı, dinimizin emir ve yasakları karşısında, Allah affeder diyor, fakat dünya işlerinde kılı kırk yarıyor. Bu akıllılık mıdır, ahmaklık mıdır? 
Mutlaka öleceklerini bildikleri hâlde, âzâmî 70-80 yıllık ömür için ne akıl almaz sıkıntılara, meşakkatlere katlandıkları hâlde, sonsuz âhiret hayatı için az bir çalışmaya, zahmete katlanamıyorlar. Bu, kişinin kârını, zararını bilmemesinin alâmetidir. Her işinde, âhireti düşünen, buna göre hareket eden, hep kârdadır. Âhireti düşünmeden yaptığı her iş zararınadır. 
Allahü teâlâ insanlara akıl verdi. Canlı cansız her şeyi onun emrine bıraktı. Buna karşılık, onlara dünya ve âhirette yine kendileri için faydalı olacak vazîfeler yükledi. Bunları bildirmek için, Peygamberler ve onların vârisleri olan âlimler gönderdi. 
İnsan, dünyaya gönderilmesinin sebebini, dünyadaki hayat mücâdelesini ve yaşama kurallarını bilmezse, yâhut bilip de onlara göre hareket etmez ise, elbette zararı kendine olacaktır. Bunları yerine getirip getirmemenin Cenâb-ı Hakka bir faydası, bir zararı olmaz. 
Dinin kurallarını yani, emir ve yasaklarını yerine getirmede, eksiği kusuru varsa hiç olmazsa, kabahatini bilip saygıda kusur etmemelidir. Bunlarda, eksiklik, yanlışlık aramamalıdır. Peygamber efendimize, “İslamiyet nedir?” diye sorulunca, (Ettazim-ü li-emrillah veşşefakatü li-halkıllah) diye cevap buyurmuştur. Yani, Allahü tealanın emirlerine tazim ve hürmet ve mahluklarına şefkattir. Yapamasa bile dinin emirlerine inanıp saygı gösteren imanını muhafaza etmiş olur.

MESUT VE BAHTİYÂR İNSAN
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” güzel hayatını ve İslâm dîninin emirlerindeki ve yasaklarındaki incelikleri ve faydaları öğrenen her akıl ve insaf sahibinin, her düşünebilen insanın O’na hemen inanması, O’na âşık olması, iman edip seve seve Müslüman olması, insanlık îcâbıdır. Akıl da, mantık da bunu emreder. 
Hazreti Ali buyurdu ki: “Müslümanlar, ahirete inanıyor. Kıtapsız kâfirler, inkâr ediyor. Tekrar dirilmek olmasaydı, inanmayanlar bir şey kazanmaz, Müslümanlar da, zarar etmezdi. Fakat, kâfirlerin dediği olmayınca, sonsuz azab çekeceklerdir.” 
İslam âlimleri, ahiretin varlığını isbat etmekte, inanmayanların hücumlarına akıl, ilim ve fen ile cevap vermektedir. Müslümanlar, sözlerini isbat etmeseydi dahi, kıyamet inkâr olunabilir mi idi? Sonsuz azabda kalmak, bir ihtimal bile olsa, bunu hangi akıl kabul eder? Halbuki, ahiret azapları, bir ihtimal değil, meydanda olan hakikattir. O halde, inanmamak, akılsızlık oluyor. Kârını zararını bilmek olur. Kârını zararını bilmeyen de, bedbaht olur. 
Her işinde, kârını zararını düşünen, maddeye değil manaya öncelik veren ise, hem dünyada hem de ahirette mesut ve bahtiyar olur…

 

Comments are closed.