Dünyâya ve içindekilere muhabbet

Dünyâ muhabbeti yani dünyâya düşkün olmak demek, nefsin arzûlarını, tatlı gelen şeyleri ve bunlara kavuşmanın sebebi olan parayı, harâm yollardan aramak demektir. Dünyâya düşkün olmak, hayâl peşinde koşmaktır. Çünkü dünyâ lezzetlerinin zararları, faydalarından dahâ çoktur ve elde kalmazlar. Bunlara kavuşmak ise, çok güçtür. Hadîs-i şerîfte;
(Altına ve gümüşe köle olana la’net olsun!) buyuruldu.

ŞEYTANIN EN BÜYÜK HÎLESİ!
Köle, dâimâ efendisinin kalbini kazanmayı düşünür. Dünyâ mâlı peşinde koşmak, nefsinin şehvetleri, arzûları peşinden koşmaktan dahâ fenâdır. 
Dünyânın yani harâm yoldan mâl, para toplamanın ve makam elde etmenin peşinde koşmak, Allahü teâlânın emirlerini unutturur, harâmlardan sakınmasına mâni olursa, buna dünyâ muhabbeti denir. Zira Allahü teâlânın zikri, düşüncesi bulunmayan kalbe şeytân yerleşir. Şeytânın en büyük hîlesi ise, insana hayırlı işler yaptırarak kendisini sâlih, iyi zannettirmesidir. Böyle kimse, Allahü teâlânın değil, nefsinin kulu olur. Hadîs-i şerîfte;
(Geçen ümmetlerin her birine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi, mâl, para toplamak olacaktır) buyuruldu. 
İnsanın rızkı değişmez, azalmaz, çoğalmaz ve zamânından geri kalmaz. İnsan, rızkını aradığı gibi, rızık da, sâhibini arar. Çok fakîrler vardır ki, zenginlerden dahâ iyi, dahâ mesût yaşar. Allahü teâlâ kendisinden korkanlara, dînine sarılanlara, ummadıkları yerden rızk gönderir. Hadîs-i kudsîde;
(Ey dünyâ! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster!) buyuruldu.
Vehb bin Münebbih hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanlardan dünyâyı en çok seven, kazancına harâmın karışmasına aldırmayan kimsedir. Böyle birisi, dünyâdan yüz çevirmiş gibi görünse de, harâma helâle dikkat etmeyişi, onun dünyâ sevgisi hastalığına tutulduğunun alâmeti, işâretidir.”
Vaktiyle bir kimse, Süfyân-ı Sevrî hazretlerine iki altın getirir ve;
-Babam sizin dostlarınızdan ve talebelerinizden idi. Bu iki altın, onun bana mirâs bıraktığı helâl paradandır. Lütfen kabûl ediniz der. Süfyân-ı Sevrî hazretleri altınları alır daha sonra çocuğuna vererek geri götürmesini emreder ve; 
-Onun babasıyla olan dostluğum ve muhabbetim Allah içindi buyurur. Çocuğu, altınları iâde edip gelince, babasına; 
-Ey babacığım! Bizim bu paraya ihtiyâcımız vardı. Bu durumda, siz yine o altınları niçin kabûl etmediniz deyince;
-Ey oğlum! Sen yemeyi, içmeyi düşünüyorsun. Ben, Allah için olan muhabbeti verip de, kıyâmette zararını göreceğim dünyâ sevgisini düşünüyorum buyurur.

KALBİN HASTA OLMASI…
Muhammed Pârisâ hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran perdelerin en zararlısı, kalbin kararması, hasta olması yani dünyâ sevgisinin kalbe yerleşmesidir. Bu sevgi, kötü arkadaşlardan ve lüzûmsuz şeyler seyretmekten hâsıl olur. Çok uğraşarak, bunları kalbden çıkarmalıdır. Faydasız kitâp, hikâyeler okumak, lüzûmsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır, kalbe yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Kalbin hasta olması, Allahü teâlâyı unutmasıdır.” 
Dünyâlık olan şeylerin, Allahü teâlâ indinde hiç kıymeti yoktur. İslâmiyyete uyarak kazanılan ve kullanılan rızık, dünyâlık olmaz, dünyâ ni’meti olur. Hadîs-i şerîfte;
(Dünyâlık olan şeyler, mel’ûndur. Allah için olan şeyler, Allahü teâlânın râzı olduğu şeyler, mel’ûn değildir) buyuruldu. 
Netice olarak kalb, muhabbet yeri, sevgi yeridir. Kalbde, ya dünyâ sevgisi, yâhut Allahü teâlânın sevgisi bulunur. Dinimizde kötülenen dünyâ, harâm olan şeyler demektir. İbâdet yaparak, kalbden dünyâ sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günâh işleyince, kalb kararır, hasta olur. Dünyâ muhabbeti yerleşerek, Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar. Hadis-i şerifte buyurulduğu gibi:
(Dünyâ sevgisi arttıkça, âhirete olan zararı da artar. Âhiret sevgisi arttıkça, dünyânın ona zararı azalır.)

 

Comments are closed.