Bişr’ül-Hâfî buyurdu ki: “Kişinin, elde ettiği bilgilerin tamamı ile amel etmedikçe bilgisini artırma peşinde koşmaması, akıllı oluşundandır. Çünkü bu takdirde ilmi, mucibiyle amel etmek için tahsil etmiş olur.”
Bu zat, hadîs okutmayı bıraktığı zaman kendisine, “Kıyamet günü Allaha ne cevap vereceksin?” demişler. O, şu karşılığı vermiş: “Derim ki: Ey Rabbim, sen bana ihlâslı olmayı emrettin. Ben ise kendimde ihlâs bulamadım.”
Yine buyurdu ki: “Biz öyle âlimlere yetiştik ki, onlar bir kimseyi, senelerce deneyip iyi niyet sahibi olduğuna kani olmadıkça okutmazlar idi.”
Abdullah bin Mübarek buyurdu ki: “Zamanımızın insanları haram ve şüpheli şeylerden yemeğe, midelerine ve şehevî arzularına mağlûp oldular. Bilgilerini, dünyalık avlamak için bir şebeke gibi kullanıyorlar.”
Hasan Basrî de buyurdu: “Kul bütün ilimleri elde etse ve şu direk gibi oluncaya kadar ibadette bulunsa, fakat, midesine giren şeyin haram olup olmadığına dikkat etmese, Allah onun hiçbir ibadetini kabul etmez.” Yani bunlardan sevap alamaz.
Abdurrahman bin Kasım diyor ki: “İmam Malik hazretlerinin tam yirmi sene hizmetinde bulundum. Bu müddetin onsekiz senesini edeb, iki senesini de ilim öğrenmekle geçirdim. Keşke hepsini edeb öğrenmekle geçirseydim.”
Abdullah bin Mübarek hazretleri buyurdu ki: “Kur’an-ı kerim hâmili olan, yani ezberleyen kimse, sonra kalbiyle dünyaya meylederse, Allahın âyetlerini alaya almış olur. Kur’an-ı hâmili Allaha âsî olduğu zaman, Kur’an-ı kerim ona der ki:
“Vallahi sen beni bunun için yüklenmedin. Benim tembihlerim ve öğütlerim nerede kaldı? Benim her harfim sana, ‘Sakın Rabbine isyan etme’ diye nida etmektedir.”
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İlim, hazinedir. Anahtarı ise sual sormaktır. Sual sorun ki, Allah size rahmet etsin. Sual sormakla dört kişi sevap alır:
1- Sual soran.
2- Cevap veren.
3- Dinleyen.
4- Bunları seven.)