Bir kimse anlatıyor:
Bir gün Zeynel’âbidîn Alî hazretlerine rastladım. Vaktiyle kendisine zulmeden meliki sordu.
Ben cevâben;
“Bildiğim kadarıyla zulümlerine devam ediyor efendim” dedim.
Çok üzüldü.
Yüz rengi değişti.
Ve ellerini kaldırıp;
“Yâ Rabbî! Sen o zâlime demir ve ateşle azap yap!” diye bedduâ etti.
Hacdan sonra Kûfe’ye vardım.
O zâlimi sordum bir dostuma.
Cevâben bana;
“Önce bıçakla ellerini kestiler, sonra da ateşte yaktılar” dedi.
Ben gayr-i ihtiyârî;
“Sübhanallah! O bedduâ ne çabuk kabul oldu” dedim.
***
Bu zat bir sohbetinde;
“Kardeşlerim, İslâmiyetin her emri ve her yasağı, biz kullar için büyük ni’mettir. Bu ni’mete şükretmezsek elimizden çıkar” buyurdu.
Dinleyenler;
“Nasıl şükredelim efendim?” dediler.
Cevâben;
“Emirlerin şükrü, onları yapmakla, haramların şükrü ise onları terk etmekle yapılır” buyurdu.
***
Bir gün Zeynel’âbidîn Alî hazretleri, ev halkı ve hizmetçileriyle birlikte sahraya hava almaya çıktılar. Sofrayı serip, tam bir şeyler yiyeceklerdi ki, bir ceylân uzaklardan seğirterek gelip yanlarında durdu.
Ve yaklaştı sofraya.
Onlarla birlikte yedi.
Sonra ayrıldı yanlarından.