Tarih boyunca, dinlere, peygamberlere, din büyüklerine, bunların kitaplarına karşı gelip kibirlenenler, alay edenler, hiç eksik olmadı. Bu kibirlenmeleri, âciz, zavallı, elinden bir şey gelmeyen, hattâ kendinden ve bedeninin yapısından haberi olmayan kulun, kendine, sahibine, kuvveti, gücü sonsuz olan Rabbine karşı bir savaş idi.
İblîs de, böyle kibirlendi. Âdem aleyhisselâma karşı secde etmesi emrolununca, “O, topraktan yaratıldı, toprağa karşı niçin secde edeyim? Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın” diyerek, Rabbine karşı geldi. Ateşin alevini, latîfliğini ve ışık yaydığını görünce, onu sudan ve topraktan üstün sandı. Hâlbuki üstünlük, kendini üstün görmekte değil, tevâzu, alçak gönüllülük göstermektedir. Cennette toprak vardır ve misk gibi kokacaktır. Cennette ateş yoktur. Ateş, Cehennemde azâb vâsıtasıdır…
Ateş, harap etmeye, toprak, binâ yapmaya yarar. Mahlûklar toprak üstünde yaşamaktadır. Hazîneler, defîneler toprakta bulunur. Kâbe topraktan yapılmıştır. Ateşin ışığı gecelere son verir, gündüzü getirir ise de, topraktan çiçekler, meyveler hâsıl olmaktadır. Kâinâtın, varlıkların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın kabri topraktır.
Kibirli kimseye karşı kibirli görünmek, sadaka vermek gibi sevâbdır. Kibir sahibine karşı tevâzu eden kimse, kendisine zulmetmiş olur. Bid’at sahiplerine ve zenginlere karşı da kibirli görünmek câizdir. Bu durum kendini yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletten uyandırmak içindir. Harpte, cihâdda düşmana karşı kibirli görünmek de sevâbdır.
Kibir hakkı, doğruyu kabul ettirmez. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz. Hakkı kabul edememek kibirdendir. Kibir ise büyük günahtır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.”
“Hakkı küçük görmek kibirdendir.”
Mümin kibirli olmaz; fakat vakar sahibi olur. Vakarlı kimse, tevazu sahibi olup dünya işlerinde kolaylık gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Peygamber efendimiz, “Mümin vakarlı ve yumuşak, huylu olur” buyurdu.