Öğrenilen, işitilen, görülen, hissedilen, kısaca dış çevreden alınan bilgilerin hatırda tutulması ve gerektiğinde kullanılması. Hâfıza zihnin en önemli işlerinden biridir. Bütün bilgilerin beynin hücrelerinde kalıcı değişiklikler yaparak depolandığı kabûl edilir. Bilgiler, hücreden hücreye aracı maddelerle geçerler ve depolayıcı hücrelerde şekillenerek muhâfaza edilirler.
Herkes öğrendiği çeşitli bilgilerin muhtelif zamanlarda unutulduğunun farkındadır. Bâzı bilgiler birkaç sâniye içinde unutulduğu halde, hayâtımızda mühim yeri olan bilgi ve tecrübeleri hayat boyu hatırlayabiliriz. Bu durum hâfızanın çeşitli derecelerde işlediğini veya çeşitli basamakları olduğunu gösterir.
Genel olarak üç çeşit hâfızadan söz edilir: Hissî hâfıza, kısa süreli hâfıza ve uzun süreli hâfıza.
Hissî hâfızadan anlaşılan hissî bir algılamadan sonra his sinyallerinin çok kısa bir süre için beynin hisle ilgili olan alanlarında saklanabilmesidir. Genellikle bu sinyaller analiz için yüzlerce milisâniye el altında tutulurlar fakat yerlerini kısa bir sürede yeni hissî sinyaller alır. Beş duyumuz açıkken her an gayret sarf etmeden elde ettiğimiz hisler bu gruba girer.
Kısa süreli hâfızada bilgiler; birkaç sâniyeden birkaç dakikaya kadar beyinde tutulurlar. Meselâ kişinin telefon rehberinde bir numaraya baktıktan sonra birkaç dakika için bu numarayı aklında tutması bu tip hâfızaya bir örnektir. Bu hâfızanın sınırı yedi parçalı gibidir. Bunun için bir kişi ikinci bir telefon numarasına bakarsa birincisini büyük bir ihtimalle unutacaktır.
Uzun süreli hâfızada bilgiler, günler, aylar hattâ ömür boyu saklanabilir. Bunun da iki alt grubu vardır. Birincisinde orta derecede öneme sâhip olan bilgiler saklanır. Bunların unutulması kolay, hatırlanması bâzan zordur. İkincisinde ise bilgiler o derece kuvvetli iz bırakmıştır ki genellikle şahsın hayâtı boyunca saklanırlar. Bunlara örnek olarak kişinin kendi ismini unutmaması, akrabâlarını, yakınlarını tanıması verilebilir.
Bugün için hâfıza işleminde dört safha olduğu kabul edilir: Algılama, kaydetme, depolama ve hatırlama.
Algılama ve kaydetme bir sesin teyp bandına alınması gibidir. Depolama ise kaydedilen bilgilerin tekrar kullanılmak üzere uygun yerde ve şekilde saklanmasıdır. Kaydetme için dikkatin o noktaya yoğunlaştırılması gerekir. Bunun yapılamadığı şuur bulanıklığı, alkol alımı, uyuşturucu ilâç kullanma, aşırı yorgunluk gibi durumlarda hâfızaya alma işlemi gerektiği gibi çalışmaz.
Bir bilginin günlerce sonra hatırlanacak şekilde beyinde saklanması için sinir devrelerinde pekiştirilir. Bunun için gerekli zaman, en küçük miktarda pekiştirilmek için 5-10 dakika, tam pekiştirme için birkaç saat veya daha fazladır. İyi bir öğrenmeden sonra, beş dakika içinde beyinden elektrik akımı geçirilirse, uyandıktan sonra şahıs o bilgiyi hiç hatırlayamaz. Elektrik akımı 15 dakika sonra verilirse bilgilerin bir kısmını, bir saat sonra verilirse tamâmına yakınını hatırlayabilir.
Bir bilginin sürekli olarak tekrarı, kısa süreli hâfızayı, uzun süreli hâfızaya dönüştürür. Bu kâbiliyet, şahsa ve bünye özelliklerine bağlıdır. His hâfızaları içinde en kuvvetli olanı göz hâfızasıdır. Çocukların çoğunda göz hâfızası çok kuvvetliyken erişkinlerin pek azında bu özellik görülür.
Yapılan son çalışmalarda, öğrenilmiş basit bir bilginin hatırlanması için, beynin yaklaşık onda biri yâni en azından 5-100 milyon arasında nöron faaliyette bulunmaktadır. Hâfıza beyne yayılmış bir şekilde bulunmakta ve bâzı nöronlar, birden fazla bilginin depolanmasında görev almaktadır. Devamlı uyarılar, hücrelerin tamâmen değişmesini, dolayısıyla yeni nöron bağlantılarının meydana gelmesini sağlamakta ve hâfıza bu şekilde oluşmaktadır. Hâfıza oluşurken, geniş nöron grupları arasında son derece âhenkli bir yardımlaşmaya ve iş birliğine rastlanmaktadır.
Hâfıza bozuklukları: İhtiyarlamış ve bozulmuş dimağlar, yetersiz idrak ve kusurlu dikkatler netîcesinde şahıs yeni hâtıralar tesbit edemez. Bu, genellikle başın bir yere çarpması ve zihnî karışıklıklarda (bunamada) görülür. Şahsın konuşma ve muhâkemesi normaldir. Fakat birkaç dakika geçtikten sonra hiçbir şey hatırlamaz. Bu durum yeni kayıt yapamayan bir teybe benzetilebilir. Bâzan da eski hâtıraları hatırlayamayıp yeni hâdiseleri hâfızaya alabilir. Bu da kayıt yapan fakat eski kayıtları çalamayan bir teyp gibidir. Bâzan da kişi ne eski bilgilerini hatırlayabilir ne de yeni bilgileri hâfızasına alabilir.
Hâfıza yıkılması, en yeni öğrenilenden başlar. Bunaklarda akşam yediği yemek unutulur, ama senelerce önceki olaylar hatırlanabilir, bu durum hayret uyandırır. Hâfızanın bu şekilde yeni hâtıralardan başlıyarak yok olmasına, buna ilk defâ işâret eden araştırıcının ismiyle “Ribot Kânunu” denir.
Aşırı hâfıza denilen durum, şahsın evvelce hâfızaya kaydetmek için gayret sarf etmediği, unutulmuş zannedilen hâdise ve algıların hatırlanmasıdır. Bu duruma bilhassa “Mani” ruh hastalığında, sarhoşluklarda, histeride ve bâzı bunamalarda rastlanır. Normalde dikkat edilmeyen en ince ayrıntılarıyla birlikte eski hâdiseleri anlatabilir. Can çekişme sırasında da böyle bir hatırlama artması olur. Hâtıraların zorlukla hatırlanması melankoliklerde, bunaklarda görülür.
Yanlış hatırlamalar hiç görmediği birini, daha önce gördüğünü zannetme veya çok iyi tanıdığı birini yabancı olarak addetme şeklinde olabilir. Bu hâl, normal kimselerde de olabilir. Bâzan şahıs hatırlama noksanlığını hissedip beklediği arayı çeşitli hikâyelerle doldurmak eğilimine girer (masal uydurma).
Hâfızaya giren bilgilerin tam öğrenilmesi ve unutulmaması için şu dört şart gereklidir:
1. Gözle alma,
2. Dudakla tekrarlama,
3. İşitme,
4. Yazma.
Lisan öğrenmenin ve unutmamanın da temeli bu dört şarttır.
Kereviz ve kuru üzüm yemenin hâfızayı kuvvetlendirdiği bilinmektedir.