“Beni Hindistan’a ilet!..”

Hazret-i A’meş şöyle anlatıyor:
Azrâil aleyhisselâm insan sûretine girerek Süleymân aleyhisselâma uğrayıp, oradaki bir adama dikkatle baktı.
Adam da bunu fark etti. 
Azrâil aleyhisselâm gidince, Süleymân aleyhisselâma;
“Yâ Nebiyyallah! O giden kişi kimdi?” diye sordu.
Süleymân Peygamber;
“Azrâil aleyhisselâmdı” deyince;
“Ben onun o bakışından çok korktum. Rüzgâra emret de beni Hindistan’ın tenhâ bir yerine bıraksın” diye ricâ etti.
Süleymân Nebî de, bir gün sonra Azrâil aleyhisselâm tekrar geldiğinde;
“Yâ Azrâil kardeşim, dün benim yanımdaki adam senden çok korkmuş, ona neden öyle dikkatli baktın?” diye sordu.
O da cevâben;
“O gün Hindistan’ın tenhâ bir yerinde, o kimsenin rûhunu kabzetmek için emir aldım. Fakat onu burada görünce şaşkınlığımdan öyle dikkatli baktım. Sonra emir üzere Hindistan’a gittim. Onu orada görüp rûhunu aldım” dedi.

KEŞKE…
Bu zat nasîhat isteyen bir gence;
“Evlât! Bir şey muhakkak ise, onu oldu bil” buyurdu.
Delikanlı;
“Muhakkak olan nedir ki efendim?” diye sordu.
Büyük velî;
“Ölümdür. Ölümden kurtuluş yok. Ama muhakkak olan bir şey daha var” buyurdu.
“O nedir efendim?” deyince;
“Pişmânlıktır. Herkes pişmân olacak âhirette. Müslümanlar bile; “Âh, keşke daha çok ibâdet yapsaydım, daha çok dîne hizmet etseydim” diye pişmân olacaklarlar” buyurdu.

Comments are closed.