Efendimiz aleyhisselâm, hazret-i Hatîce ile sözlü iken Hatîce vâlidemiz Efendimize; “Etrâftan, sen zengin bir kadınsın. O fakîr kimse ile nasıl evleniyorsun, diyorlar. Bana, çeyiz olarak az bir şey gönderirsen, ben onları kendi malımla çoğaltır, senden gelmiş gibi herkese gösteririm” diye haber saldı. Efendimiz üzüldüler. Zira gönderecek hiç malı yoktu.
“Kimden ödünç alayım?” diye düşünürken, hazret-i Ebû Bekr’i hâtırladı. Evet, bu işi ancak o halledebilirdi.
Doğruca Onun manifatura dükkânına vardı. Hazret-i Ebû Bekir kapıda karşıladı Efendimizi.
Ve hürmetle aldı içeri. Onu üzgün görünce;
“Yâ Muhammed! Sizi düşünceli görüyorum” dedi.
Efendimiz aleyhisselâm;
“Evet yâ Ebâ Bekr, Hatîce’ye, çeyiz olarak bir şeyler göndermem gerekiyor!” buyurunca;
“Üzülmeyin, benim ne malım varsa size fedâ olsun. Şam’dan bir kervanım gelmek üzere. Hepsi yetmiş devedir. Tamâmı sizin olsun. O kervanı, çeyiz olarak gönderin Hatîce’ye” dedi.
O esnâda kervan da geldi. Hazret-i Ebû Bekir, kervanı ipekli kumaşlarla donatıp, kervanbaşına;
“Bunu, şehirde sokak sokak dolaştır. Tâ ki herkes görsün” diye emretti.
Kervanbaşı, bu muhteşem kervanı dolaştırdı Mekke’de. Görenler parmaklarını ısırdılar.
Yol kenarında iki kişi konuşuyordu:
“Şu kervanı görüyor musun. Muhammed’in Hatîce’ye gönderdiği çeyiz kervanıymış.”
“Yok canım, olamaz.”
“Evet evet, öyleymiş.”
Velhâsıl kervanı, hazret-i Hatîce’nin evi önünde durdurdular. Efendimiz aleyhisselâm rahatlamış, hazret-i Ebû Bekr’e çok duâ buyurmuşlardı…