Bilirsem îmân eder misin?

Safranbolulu İsmâil Necati hazretleri anlatıyor:
İslâmın ilk günleriydi ki, Fahr-i kâinât Efendimiz birkaç eshâbiyle bir yerde oturuyordu. O esnâda yanlarına bir köylü geldi ve elindeki torbayı Efendimize gösterip;
“Yâ Muhammed! Bil bakalım, şu torbanın içinde ne var?” diye sordu.
Efendimiz; “Bilirsem îmân eder misin?” buyurdular.
“Ederim” dedi.
O zaman;
“Sen bugün bir güvercinle iki yavrusunu gördün. Yavruları torbaya atıp giderken, anneleri geldi ve kendini onların üstüne attı. Sen, onu da alıp torbaya koydun” buyurdular.
Köylü şaşırdı.
Ve torbayı açtı.
Evet, bir anne kuş, iki yavrusuna kanat germiş duruyordu torbada. Bu manzara duygulandırdı ordakileri. Efendimiz eshâbına dönüp;
“Bakın bu anne kuş, yavrularına ne çok merhametli. İşte bir kul da günâh işleyip tövbe edince, Rabbimizin ona şefkati, şu güvercinin şefkatinden daha çoktur” buyurdular.
Köylü şaşkındı.
Şehâdet getirdi.
Ve îman etti.

YÂ ÂİŞE!
Efendimiz bir akşam eve geldiğinde evin içi karanlıktı. Âişe vâlidemiz, kandilin yağının kalmadığını arz etti kendilerine.
Efendimiz;
“Yâ Âişe! Bir ışık ister misin ki, ona yağ ve fitil gerekmesin?” diye sordular.
Hazret-i Âişe;
“İsterim” dedi.
O zaman tebessüm buyurdular. O anda gündüz gibi oldu evin içi. Hanımlarından kimi ip eğirdi o ışıkta, kimi de dikiş dikti.

Comments are closed.