Adâlet böyle olur

iki Yahûdî, hazret-i Ömer’in radıyallahü anh adâletinden konuşurken biri; “Ömer, gerçekten çok âdil bir kişi” dedi. Öbürü karşı çıktı.
Hatta tam tersine;
“Hayır! Ben Onun âdil olmadığını ispatlıyacağım” dedi ve “doktor” kılığına girip geldi Halîfenin evine.
Kapıyı çaldı.
Kapı açıldı.
Karşısında Halîfenin yeni bâliğ olmuş oğlunu görünce, ona; “Sen hasta mısın?” diye sordu.
Delikanlı şaşırdı.
Ve ona cevâben;
“Hayır hasta değilim” dedi. “Ama benzin soluk, bünyen zayıf” deyince; “Evet, vücûdumda biraz zâfiyet var” dedi.
Yahudi sevindi.
Ve ona dönüp;
“Üzülme, bizim evde bir ilâç var. Ondan içersen bir şeyciğin kalmaz. İstersen gel o ilâçtan sana vereyim” dedi.
Çocukcağız;
“Pekâlâ” dedi.
Ve birlikte yahûdînin evine gittiler. Yahûdî bir bardak “şarab”ı eline tutuşturup; “İşte dediğim ilâç bu, haydi iç” dedi.
Çocuk alıp içti.
Kendinden geçti.
Yahûdî, sarhoş olduğuna iyice kanaat getirince, genç ve güzel kızını müstehcen olarak gönderdi gencin yanına.
Ve olan oldu.
Çocuk ayıldı.
Ve çok pişmân olduysa da artık çok geçti. Yehûdî Halîfeye koşup durumu anlatınca, hazret-i Ömer eve gidip oğluna sordu:
İşittiğim doğru mu?
Çocuk boyun büküp;
“Kendimde değildim” dediyse de; “Yüz sopa vurun!” diye emretti.
Eshâb araya girdiler.
“Onu affet” dediler.
Ancak Halîfe celâllenip; “Din işinde hâtır olmaz” buyurdu. Çocuk, kırkıncı sopada bayıldı, seksenincide vefât etti. Babası çok üzüldü, ağladı, ama pişmân olmadı.

Comments are closed.