Senâullah Harâbâtî hazretleri, Hindistan’da yetişen meşhûr velîlerdendir. 1809 (H.1224) senesinde Keşmir’de doğdu. 1880 (H.1297) senesinde vefât etti. Kabri Celalpur şehrinin dışında olup, harap vaziyettedir. Sarf, nahiv, meânî, beyân, edebiyât, kırâat, fıkıh, hendese, heyet (astronomi), tıp, kimyâ, târih, ensab, sosyoloji ilimlerini öğrendi. Ayrıca Arapça, Farsça, Urduca, Türkçe, Keşmir ve Pencap dillerini öğrendi. Tahsîlinden sonra tasavvufta da yetişip kemâle erdi…
Bu mübarek zat, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
“Mûsâ aleyhisselâm hastalanmıştı. İlâcını söylediler. ‘İlaç istemem, Allahü teâlâ şifâsını verir’ dedi. Hastalık uzadı ve ağırlaştı. ‘Bu hastalığın ilâcı meşhûrdur ve tecrübe edilmiştir, az zamânda iyi olursunuz’ dediler. ‘Hayır, ilâç istemem’ dedi ve hastalık arttı. O zamân vahiy gelip, (İlâç kullanmazsan, şifâ ihsân etmem) buyurulunca, ilâcı içti ve iyi oldu. Fakat kalbine bir şey geldi. Vahiy gelip, Allahü teâlâ buyurdu ki: (Sen tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek istiyorsun. İlâçlara, fâideli tesirleri kim verdi? Elbette ben yaratıyorum.)
Peygamberlerden biri (aleyhimüsselâm) zayıflıktan şikâyet etmişti. Vahiy gelip, (Et ye ve süt iç!) buyuruldu. Bir zamânın mü’minleri, çocuklarının çirkin olduğundan Peygamberlerine şikâyet etmişti. Vahiy gelip, (Ümmetine söyle, çocuğu olacak kadınlar, ayva yesin!) buyuruldu. Hâmile iken ayva, çocuk olunca hurma yerlerdi.
ŞİFÂ İÇİN SEBEP…
Bütün bu misâllerden anlaşılıyor ki, Allahü teâlâ, ilâçları, şifâ için sebep yapmıştır. Ekmek ile suyu doyurmaya sebep yaptığı gibi, ilâçları da, hastalıkları gidermeye sebep yapmıştır. Bütün sebepleri yaratan, bunlara tesir kuvveti veren, Allahü teâlâdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Mûsâ aleyhisselâm, ‘Yâ Rabbî! Hastalığı yapan kimdir, hastalığı iyi eden kimdir’ dedi. Cenâb-ı Hak, ‘Her ikisini de yapan benim’ buyurdu. ‘O hâlde, tabîbe ne lüzûm var’ deyince, ‘Onlar, şifâ için yarattığım sebepleri bilir ve kullarıma verir. Ben de onlara, bu yoldan rızık ve sevap veririm’ buyurdu.)
Görülüyor ki, tabîbe gitmeli, ilâç kullanmalıdır. Fakat, doktora ve ilâca güvenmemeli, şifâyı Allahü teâlâdan istemelidir. İlâç içip de iyi olmayan, can veren az değildir.”